Geçtiğimiz günlerde Çerkezköy’e taşınan yeni Doluca fabrikasını ziyaret ettik. Hem altın madalyalı ürünlerini inceledik hem de Sibel Kutman oral’dan bazı ipuçları topladık.

Üzümü, kültürünü öğrenmeye çalışmak zor. Ucu, bucağı olmayan bir derya. Ancak bir yerlerden başlamak gerek. Öte yandan Türkiye’de uzun süreli marka yaratmak da zor zanaat. Hele de bu bir içki markasıysa. Bu yüzden biz de 90 yıllık geçmişiyle Doluca’nın bunun için doğru bir adres olduğunu düşündük. Hem Mürefte’den Çerkezköy’e taşınan yeni fabrikalarını ziyaret etmek için iyi bir sebebimiz daha vardı. Yeni fabrikada her şey akıllı.14 milyon litre kapasiteli üretim tesisinde fabrikasyon işlemleri bile bilgisayarlarla halledilebiliyor.

 

ZAMAN TÜNELİ

Yapıncak ve Karalahana üzümleriyle üretilen ilk ürünlerin tarihi 1926’ya uzanıyor. Bundan dokuz yıl sonra Avrupa ile yarışabilmek adına markanın kurucusu Nihat A. Kutman, Cinsault, Semillon, Gamay ve Riesling çeşitlerini Almanya ve Fransa’dan Mürefte ve civarına getirerek, Türkiye’deki bağların çeşitlenmesini sağlıyor. Üzümler sayesinde Türkiye’deki ulaşım modelleri konusunda da bilgi ediniyoruz. Kara yolu ulaşımının 50’li yıllarda elverişli olmasıyla birlikte bu ürünler Mürefte’den İstanbul’a deniz yoluyla değil, araçlarla taşınmaya başlamış. Ancak bu tarihten öncesi için de ilginç bir anekdot var elimizde: “Bomba” adı verilen 500 litrelik şarap fıçıları kayıkların arkasına bağlanıp, açıktaki teknelere taşınıp yükleniyormuş. Galata’daki şarap iskelesine indirilen fıçıların İstanbul’daki meyhane ve şarap evlerine dağıtımı yapıldıktan sonra boş olanları tekrar teknelere yüklenerek Mürefte’ye gönderilirmiş. Tek bir üzümden hazırlanan içeceklerin tarihi ise 70’li yıllara tekabül ediyor. Sarafin ise 90’lı yıllarda piyasaya sürüldü. Bugün Çanakkale’den Denizli’ye, Doluca bağcılık yatırımları konusunda en ön sırada. Markanın üçüncü kuşak temsilcisi ve aynı zamanda modern dans sanatçısı Sibel Kutman Oral’ın da dediği gibi “Üzüm varsa krallık var.”

 

ÖNEMLİ OLAN DAMAK TADI

Kutman, üzüm konusunda Fransa’ya şapka çıkarıyor ve California’nın aile bağları konusunda bağlantısı olduğu için kendisinde ayrı bir yere sahip olduğunu söylüyor. Ama ardından da “Şarap da yemek gibi damak tadına göre farklılıklar gösterir” demekten de çekinmiyor ve bize bazı altın kurallar veriyor.

 

*Şekerli üzümleri çok daha fazla soğutmanız gerekiyor.

*Kırmızı et kırmızı şarap, beyaz et beyaz şarap eşleşmesi bir şehir efsanesi.

*İlk flört kokuyla yaşanıyor. Bu yüzden şarabın kokusunu sevmeniz önemli.

*Kırmızı şarabı açtıktan sonra biraz havalandırmak gerekiyor.

*Şaraplar daima yatay olarak saklanmalı, böylece mantarı ıslanacak ve hava girişi engellenecek.

*Kokusunu kaybetmemesi adına kırmızı üzümleri 15 derecenin altı ve 18 derecenin üzerinde tüketmemeniz gerekiyor. Beyaz üzümler için ideal ısı 11 ile 12 derece.

*Şarabın olduğu masada acı, yoğurtlu ve sirkeli yemeklerle enginar tüketmek şarabın tadını bozabilir.

*Bol su içmeyi de unutmayın.

 

Bugün Doluca’nın Fransa, Almanya, İngiltere ve A.B.D. gibi üzüm kültürünün çok geliştiği ülkelerden, 16’sı altın olmak üzere pek çok madalyalı üzümü bulunuyor.