Geçtiğimiz 26 seneyi adalarda geçirince ve kendimi bir “adalı” olarak tanımlayınca, TrendSetter İstanbul için çıktığım bu yolculuk biraz garipti aslında. Çok eski olmasa da canlanan anılar ve keşfedilen yeni noktalarla oldukça kişisel bir tura başlıyoruz şimdi.

Ada deyince serbest çağrışımla ilk aklıma gelenler arasında okul ve vapur yer alıyor. Eğitim hayatım boyunca benim için adaya gidecek olmanın coşkusu karne heyecanını bastırırdı. Okuldan eve gelir gelmez ilk iş Sirkeci’ye kimi zaman da Bostancı’ya doğru yola koyulmaktı. Ardından vapura binip ver elini Adalar…
Zaman geçse de pek değişen bir şey olmadı aslında. Her sene yine dört gözle Haziran’ın gelişini bekliyorum. Bu kez iş çıkışı vapura yetişmeye çalışıyorum, sabahlar ise deniz havasıyla uyanıyorum. Arkadaşlara anlattığım zaman kimine göre oldukça eziyet yaşatan bir durum. Git gel, git gel. Gerçi son zamanlarda günlük olağan kötü haber kontenjanımız bir hayli arttığı için hislerimde biraz değişiklik oldu.
Ada demek benim için biraz da aylaklık ve tembellik demek sanırım. Akşamları arkadaş buluşmalarını ya da etkinlikleri, konserleri kaçırmış olmaya pek de üzülmüyorum. “Gideyim de biraz ada havası alayım” demek daha cazip geliyor. Belki bu kimine göre bir parça asosyallik anlamına da gelebilir. Her akşam ve her sabah aynı insanlarla aynı vapurda yolculuk ediyorsunuz. Herkes, her gün, hemen hemen aynı yerde oturuyor. Orada göremezseniz, eve geç geleceğini size bildirmeyen çocuğu için evhamlanan anneler gibi, hemen kafanızda bir “Acaba?” sorusu beliriyor.
Ada hakkında elbette şikâyetlerim de yok değil. Meselâ özellikle hafta sonları gittikçe kalabalıklaşıyor, Büyükada bir Taksim Meydanı’ndan farksız halde. Bir de vapur yolculuğunda yıllar geçtikçe insanların değişen profillerine de tanıklık ediyorsunuz. Adalar arasında çok sık ulaşım yok öte yandan. Küçükken hep aralarında bir köprü bağlantısı olmasını isterdim, şimdilerde tabii “aptallık” diyorum bunun için. Bir de hep Sarayburnu’ndan Kınalı’ya kadar uzanan gizli dehlizlerin olduğunu hayal ettim. Zaman zaman bunun varlığını kanıtlayan efsaneler de ortaya atılmadı değil hani ama… Hafta sonları gelen günübirlikçilerin, evlerin bahçelerine girip piknik yapmaları ise şikâyetlerde gelinen son nokta…
Adalılar genelde “ada” kelimesini söylemezler, bizim için genelde Kınalı, Burgaz, Heybeli’dir adları. Yazıda da birçok yerde karşınızda bu şekilde çıkacaktır isimleri. Aynı zamanda birkaç adalı konuşurken de “İstanbul’a inmek” ve “Ada’ya çıkmak” tamlamalarını duyabilirsiniz. Korkmayın, kimse bir yere çıkarma yapmıyor aslında.

1 2 3 4 5