“İstanbul ve kitap” içerikle çalışmamızın konuğu Tülay Palaz, edebiyattan beslendiğini söylüyor ve son dönemde en çok Sabahattin Ali’nin portresini çizerken zorlandığını belirtiyor.

tulay-palaz-g

Son dönemde sanatçı ve ünlü portreleri üzerine yoğunlaşmışsınız. Bir yüzü gerçekçi bir biçimde çizerken zorlandığınız oluyor mu?
Aslında evet. Çünkü çizenler bilir; bir formu doğru algılayabilmenin en iyi yolu, onu karşınızda canlı, birebir görmektir. Hatta ona dokunmaktır da. Çünkü fotoğraf iki boyutlu bir yüzey ve gerçek yüz formlarının doğru anlaşılmasının önüne geçebilir. Şimdiye kadar yaptığım portreler arasında en çok Sabahattin Ali portresinde güçlük çektim. Hem fotoğrafları çok eski hem de yüz ifadesinde tam anlamlandıramadığım bir duygu var. Belki hikâyesinin etkisi de olmuştur. O dönem Sabahattin Ali’nin hayatına dair izleri araştırırken, Bulgaristan sınırında öldürüldüğünde, üzerinden çıkan eşyaların bir fotoğrafını görmüştüm. Derinden etkiledi o kare beni. Pek çok fotoğrafında güler yüzlü ve mutlu görünmesine rağmen sonra öyle çizemedim. Bittiği zaman bende yarattığı duygu gibi oldu, ikisinin arası…
“Sanırım en çok edebiyattan besleniyorum ama okuduğum bir metindeki sahneyi ya da karakteri o kitabın sayfalarına çizdiğim çok olmuştur” sözü size ait… Acaba İstanbul ve onunla eşleşen bir kitap söylemenizi ve o kitaptaki karakteri çizmenizi istesek, bize hangi kitabı söyler ve hangi karakteri çizerdiniz?
“Hayatımın en mutlu ânıymış, bilmiyordum” diye söze başlayan, Masumiyet Müzesi’nin Kemal’ini çizerdim şüphesiz. Onlarca eşyanın, objenin, anının içinde kaybolmuş Kemal’i… Müzeyi ilk kez gezdiğimde de kendime yakın bulmuştum O’nu. Çünkü benzer bir şekilde çocukluğumdan beri anısı olan her küçük eşyayı biriktiririm. Eşyaların da ruhu olduğuna inanırım. Lise yıllarından kalma bir tebeşiri elinize aldığınızda o “an”ı hatırlarsınız mesela, bu çok değerli bir duygudur.

Sizi bugüne kadar etkileyen en önemli kitap hangisi?
Üzerinden epey vakit geçmesine rağmen hâlâ George Orwell’ın “1984”ü. Ancak burada tek bir kitaptan bahsederek geçemeyeceğim. Ece Temelkuran’ın “Devir”ini de çok sevmişimdir. Hatta Ali ve Ayşe karakterleriyle kitaptan aklımda kalan, beni en çok etkileyen sahneleri birlikte çizmişimdir.

Bizim için “İstanbul ve kitap” içerikli bir çizim yapmanızı istemiştik. Çizim süreci nasıldı?
Bana göre bir şehri düşündüğünüzde gözünüzün önüne en çok neresi geliyorsa orada, o kadar çok anınız vardır. İstanbul gibi bir şehre gecenin daha çok yakıştığına inanıyorum ben. Diğer pek çok şehir gibi yağmurun da yakıştığı bir kent… Tüm bunlar birleşti o çizimde.

İstanbul’un size ilham veren semti ya da semtleri var mı?
Çukurcuma. Çok ayrı bir havası var oranın. Çok insanın hikâyelerinin dolaştığını hissetmişimdir oraya gittiğim zaman. Dükkânları, sokakları, eski eşyaları, kedileri… Her şey çok değişiyor son zamanlarda, oranın aynı kalmasını diliyorum hep. İstanbul şehir olarak bünyesinde o kadar çok farklı duyguyu birden barındırıyor ki, başlı başına ilham olacak onlarca şey var. İnsanların aynı anda hem bu kadar birbirine yakın hem de bu kadar uzak olduğu başka bir şehir yoktur herhalde…