Başlık size çok mu iddialı geldi? Eğer yolunuz düşerse Göztepe’deki oyuncak müzesine mutlaka uğrayın. Bahçesinden içeri adım attığınızda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

İçinizdeki çocuk ile ne kadar barışıksınız? Yazıma ucuz bir kişisel gelişim kitabı gibi başladığımın farkındayım ama çok güzel bir noktaya bağlanacak birazcık daha şans verin. Yaşam koçları, kişisel gelişim kitapları, kurumsal seminerler… Hepsi ağız birliği etmişçesine aynı şeyi söylüyor: “İçinizdeki çocuğu öldürmeyin”. Zira bu çocuk bizi yaratıcı ve üretken kılıyormuş. Peki, gri plazaların arasında, şehrin trafiğinde, metrobüs kalabalığında içimizdeki çocuğu nasıl koruyacağız? Bu yüzden bazı firmalar çalışanlarını eğitim ve motivasyon adı altında değişik oyunlara götürmeye başladı. Siz de buralara sürüklenerek gidenlerdenseniz yazıyı okumaya devam edin. Farklı jenerasyonlardan, çocukluğunu farklı şekilde yaşamış insanları alıp, aynı etkinlikte içlerindeki o yaratıcı çocuğu beslemelerini beklemek bana biraz haksızlık gibi geliyor. Oysa bir yer hayal edin. Bahçesinden içeriye adım attığınızda sanki anneannenize bayramlaşmaya gitmiş gibi hissediyorsunuz, içinizi sıcacık bir duygu kaplıyor; hem mütevazı hem de hazırladığı lezzetlerin muzır gülümsemesi var yüzünde. İçeri girdiğinizde sanki harikalar diyarına çıkan delikten düşmüş gibi oluyorsunuz bir anda, gerçi burada bütün kapılar öyle. Her kapı ayrı bir diyara, o diyarın en eğlenceli anılarına açılıyor. İçeride benim çocukluğumdan da bir sürü kahkaha var, sizin de… Burası İstanbul Oyuncak Müzesi. 23 Nisan 2005 yılında şair/yazar Sunay Akın tarafından açılan müzeye girdiğiniz anda yaşınız kaç olursa olsun söylenen cümleler aynı: “Bundan bende de vardı”, “Bunu hatırlıyor musun” ve “Bak sen bunu biliyor musun, biz böyle oynardık”. Herkes içindeki çocuktan birer parça, birer kahkaha buluyor. Burasının adı belki müze olabilir ama daha çok ruhunuzu parka götürmüş gibi hissediyorsunuz. Parklarda herkes birlikte oynar. Bu yüzden sevdiklerinizle yaşayacağınız harika bir deneyim ve aynı zamanda içinizdeki çocuğa gerçekten nefes aldırabileceğiniz şehirdeki nadir yerlerden biri. Dünya tarihini oyuncaklar üzerinden fark etmenin verdiği hazzı nasıl anlatabilirim bilmiyorum, ancak burada ilk defa okula giderken hissettiğiniz büyümenin verdiği mutluluğu hatırlayacaksınız.

NASIL GİDİLİR? Çok kolay, öncelikle bir grup olarak gezmeyecekseniz rezervasyona gerek yok. Hafta içi 09.30 ile 18.00 arası, hafta sonu ise 09.30 ile 19.00 arası açık ancak pazartesi günleri kapalı. Giriş tam 12 lira, indirimli 9 lira. Kadıköy’den kalkan “10, 10B, 10S, 14Ç, 14 KS, 17, 17L, 19F, 19M, 19S, GZ1,GZ2, ER1, ER2” numaralı otobüslerle rahatlıkla Oyuncak Müzesi’ne ulaşabilirsiniz. Ayrıca ailenizde bir minik varsa, çocuklar için yaptıkları harika atölyelere de göz atmalısınız. Açıkçası yeni nesil çocukların dijitale kapılıp, ileride bu müzeye bağışlayacak gerçek oyuncakları olmadan büyümelerinden biraz endişeliyim; neyse ki böyle güzel organizasyonlar bana umut veriyor.