Sıkıldıkça yapraklarımla sohbet ederdim, rüzgâr ile fısıldaşırdım, çok yalnız gözüksem de hiç yalnız kalmaz ve sıkılmazdım.

2

Image 2 of 2

Güzel güzel, tatlı meyveler de verirdim geçenlere… Doyurucu ve sulu meyveler. İnsanın kendi hayatına kattığı stresten, sorumlulukların, şartların ve sistemin ezip büzdüğü toplumdan ayrı bir fanus gibi dururdum. Duman dolu bu yaşamda boğulanlar nefes almak için bana kaçar, derin bir nefes çekip vererek rahatlar, duygu meyvelerimden yerlerdi. Herkese özel bir meyve bile yapardım üşenmeyip mesela müzisyen ilham meyvesinde hayallere dalar, âşıklar tutku ve şehvetin sulu meyvelerinde sarhoş olur, hüzünlüler mayhoş meyvelerinde dertlerine derman ve arkadaş bulurdu. Asırlarca durabilirim böyle, arada bir sarılın ama bana da, başka bir şey istemem. Nefes almayı unutanlar ise o duman dolu yaşamın içinde boğularak ölürlerdi. Onların kayıp ruhlarını uçarken yapraklarımda süzer, arındırır, en çok güneş alan yerde çiçek açtırırdım. Bir gün ölürsem de gövdemden kâğıt yaparlar, şiir olurum mesela sayfalarca, alev olurum sonra sobalarda. Kalbiniz de, elleriniz de ısınır böylece.

Severdiniz beni değil mi?

Yapraklarımın arasından geçen rüzgârın fısıltısı bir milletin uyanması için “günaydın” çığlığı olurdu belki de. Ağaçlar gerçekten bir filozofun ruhuna sahip. Sorumluluklar ve şartlar altında ezilip büzülmeden kucaklıyorlar göğü, özgürce, telaşsız ve sakin… Ağaçlara sarılın, bunu hak ediyorlar. Sarılmak güzel şey.