Kahve deyip geçmek olmaz, dünyayı tamamıyla değiştiren başka kaç içecek var? Caffê Nero’nun “Kahve Ustası” Giacomo Celi ile bir araya gelerek milattan sonra 600 yılında başlayan hikâyesini konuştuk.

 

Bize kahveyle olan geçmişinizden biraz bahsetmek ister misiniz?

Kendimi “tarım uzmanı” olarak etiketlemeyi tercih ediyorum. Çocukluğum Afrika’da geçti. Somali’de büyük babamların yanında, tarımla iç içe büyüdüm. O zamanlar daha fazla pamuk ve muz tarlalarında çalışıyorduk. Bana o yıllarda “Büyüyünce ne olmak istiyorsun?” diye sorduklarında cevabım “tarımcı” oluyordu. Büyüdüğümde kahveyle tanıştım. Bence en komplike ürünlerden biri. 12 yıl önce İtalya’da kahve konusunda çalışmalara başladım. Satın almadan barista’lara eğitim vermeye kadar birçok farklı alanda görevlendirildim. İnsanlara kahve kültürünü tanıttım. Kahve çekirdeklerinin yetiştirildiği tüm toprakları gezdim. İki yıl önce de yolum Caffè Nero ile kesişti. Yeni kahve programları yaratarak markalarını canlandırmak ve yenilemek istiyorlardı. Nero’da kahve satın alıyorum, kalite kontrol yapıyorum, çekirdeklerin kavurup harmanlanması süreçlerinde katkıda bulunuyorum.

 

Kahve tarlalarına da sıklıkla gidiyorsunuz yani?

Evet. Elbette ben toplamıyorum zira tek bir seferde çok fazla çekirdek toplayamam. Tarlalara gidip çiftçileri ziyaret etmeyi doğru buluyorum. Böylece bir hikâyeniz oluyor. Hangi çekirdeğin, hangi iklimlerde yetiştiğini daha iyi gözlemleyebiliyorsunuz. Hasat zamanlarında orada olmak önemli. Bilgi alışverişinde daha kolay bulunabiliyorsunuz.

 

Markanızı nasıl konumlandırmayı tercih ediyorsunuz?

Bir zincir sistemi gibi çalışmıyoruz aslında. Mekânlarımızda çok fazla barista çalışıyor, bu da müşterilerimizle daha yakından iletişim kurabilme ve onları tanıyabilme imkânı sunuyor. Zaten ahlaki değerlere önem vermediğiniz zaman iletişim kuramazsınız, bu da kaybetmeniz anlamına geliyor. Arkadaş canlısı olmak zorundasınız. Trendleri kovalamıyoruz. Takip etmek de istemiyoruz. Ancak müşterimizi mutlu etmek ve her birini en iyi şekilde ağırlamak istiyoruz. Zaten sıcak bir ortam sunduğumuzu ve bu yüzden misafirlerimizin de kendilerini evde hissettiklerini düşünüyoruz. Marketing çalışmaları günümüzde gittikçe komplike bir hal almaya başladı ancak biz oldukça basit şekillerde yolumuza devam ediyoruz.

 

Sizce insanlar vakitlerini neden kafelerde geçirmeyi seviyor?

Bence bunun altında yatan en önemli sebep, dinlenmek ve arkadaşlarıyla vakit geçirmek istemeleri. Bir de günümüzde artık herkes toplantılarını ofis yerine dışarıda yapmayı tercih ediyor.

 

O halde mağazalarınızın dekorasyonunu da bu maddelerden yola çıkarak düzenlemiş olmalısınız.

Toplantılarda daha ciddi şekilde çalışabilmeleri için alanlar yarattık. Koltuklarımız zaten dinlenmek için birebir, oldukça rahatlar. Ancak en önemli noktanın müzik olduğunu düşünüyoruz çünkü ortamın ruhunu o tamamlıyor. Buradaki püf nokta ses düzeni. Bir zinciriz ancak her bir Caffè Nero’nun kendine ait bir dokusu var. Bulunduğu şehre ve semte göre çeşitli özelleştirmeler yapıyoruz. Bebek’teki mağazamızda vintage mobilyalar yer alırken, Nişantaşı ve Galatasaray şubelerimiz daha modern.

 

Üçüncü dalga kahvecileri kendinize bir tehdit olarak görüyor musunuz?

Aslında birbirimizden çok farklı şeyler sunuyoruz. Küçük dükkânlar her mevsim farklı çekirdekler sunarlar çünkü ancak ulaşabildikleri kahveleri servis eder. Biz geleneklerimize bağlı kalırız. Kendi özel tariflerimiz var, bunun formülleri üzerine sürekli çalışırız. Onları bir tehdit olarak görmüyoruz. Çünkü biz farklıyız. Ayrıca kahve güzel bir şey… Onu konuşmak da… Dolayısıyla kahve ne kadar fazla konuşuluyorsa o kadar mutlu oluyoruz. Kim olduğumuzu biliyoruz ve belirli bir iş modelimiz var. En doğru atmosferi yaratmak için çok çalışıyoruz ancak herkesin peşinden de koşamayız. Kendi değerlerimize de bağlı kalmamız gerekiyor. Çok fazla kategoride ürün servis ediyoruz. Gelen her misafiri evinde hissettirmek bizim için çok önemli. Başkası gibi olmaktansa, kendimiz olmayı tercih ediyoruz. Bağımsız ruhumuzu bu şekilde sürdürebiliyoruz. İdari merkezimizi ziyaret etmeniz gerekiyor. İşe yeni başlayan bir ekip gibiyiz.

1 2