Ntv’deki “İstanbul Kafası” programından tanıdığımız Levent Erden, tam bir entelektüel ve İstanbul aşığı. Her fırsatta da bu aşkı tazelemeyi ihmal etmiyor!

5

Image 5 of 5

Sizin İstanbul’da mekânlarınız illa ki vardır…

İstanbul’la ilgili mekânlardan söz etmekten hoşlanmıyorum çünkü İstanbul’da çok ama çok az klasik mekân var. Mesela Viyana’ya 20 sene arayla gitseniz bile aynı kafe, aynı yerdedir. İçtiğiniz kahvenin tadı da üç aşağı beş yukarı aynıdır. Burada maalesef yıllara dayanıklı çok az mekânımız var. Dönüşüm dolayısıyla insanlar kavramları sürekli tükettikleri için iki üç senede bir dekor, sahip, menü, kültür, konsept değişikliği olur. Bu yüzden “burası benim yerim” diyebileceğiniz bir yer olma şansı yok. Onun için ben tek tek mekân yerine bölge söylemeyi tercih ederim.

Uygundur, onları alalım…

Tabii ki İstiklal Caddesi... Balat ve çevresi çok keyiflidir, Eyüp’ün belli yerleri çok değişiktir. Boğaz’ın her iki ucunun da insansız taraflarını severim. Sarıyer’in ötesi ve Beykoz’un ötesi gibi… Tarihi Yarımada’nın belli yerleri ama “turistik” kodlamasıyla mahvedilmemiş yerleri. Ben mesela Galata, Kasımpaşa tarafını çok severim. Mekân değil, semt söyleme nedenim de bu, çünkü o semtlerin içinde nasılsa hoşlanacağınız mekânlar bulursunuz.

Bu şehirde gözbebeğiniz var mı?

Şehrin tamamı tabii ki… Her tarafına bayılıyorum. Mısır Çarşısı’nın kenarından gelip Unkapanı, Balkapanı… Adam öyle sistemler kurmuş ki hangi iskeleden kime mal geleceği, o gelen malın hangi iskeleden hangi tüccara gideceği, onların vergilendirilmesinin hesabı yapılmış. Edremit’in hangi köyünden gelen zeytinin hangi iskeleye ineceği, burada onu hangi tüccarın alacağı, o tüccarın o zeytini hangi bölgeye dağıtacağı bile düzenlenmiş. Bunları merak etmek gerekiyor çünkü hepimizin dünyası bildiğiyle sınırlı.

Ben ’75 yılında Bodrum’dan Gümüşlük’e gidiyorum. Yolda aracın lastiği patladı ve biz iki üç saat orada kaldık. Oradaki kahvede bir çocuk vardı, nereden geldiğimizi sordu. İstanbul’dan geldiğimizi öğrenince “Ali’yi tanıyor musunuz?” diye sordu. “Hangi Ali?” dedim. “Kahvede çalışıyor” dedi. Çocuğu üzmemek için “Ha evet, yeni bir arkadaş vardı” dedik, çok sevindi. Sonra “Çok kahve var mı orada, üç tane falan var mı?” diye sordu. Sonra da “İstanbul Bodrum’dan büyük mü?” diye sordu. Sonuçta adamın kafasında bir İstanbul var ama… İşte şu anda da aynı soruyu sorabilecek çok fazla insan var İstanbul’da.