fantastik-edebiyat4

Narnia Günlükleri’nden

TÜRK’ÜN FANTASTİKLE İMTİHANI
Her ne kadar edebiyat tarihimizin başladığı ilk dönemlerden bu yana her zaman polisiye, aşk ve popüler tarih romanları çok tutulsa da, yazarların fantastiğe dokunduğu noktalar da olmuş. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Mezarından Kalkan Şehit” ve “Gulyabani”, Kerime Nadir’in “Dehşet Gecesi”, Vâlâ Nurettin’in “Karacaahmed’in Esrarı”, Ali Rıza Seyfi’nin “Kazıklı Voyvoda”, Behçet Safa’nın “Şeytan” gibi eserlerinin her birinde fantazya izleri bulmak mümkün.
Lakin Türk fantazyası, Pelin Aslan’ın 2015’te çıkardığı “Türkçe Edebiyatta Varla Yok Arası Bir Tür: Fantastik Roman (1876-1960)” kitabının başlığında nitelendirdiği gibi bir tür olmayı geride bırakmaya hazırlanıyor. Aslan’ın kitabı; 19. yüzyıldan 1960’lara kadar Ahmet Mithat, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Peyami Safa, Refik Halit Karay gibi yazarların fantastik romanlarını; hayal-hakikat, mistisizm-pozitivizm ekseninde inceliyor. Fakat kitapta bahsi geçen yazarların hiçbir eseri, okura yeni dünyalar açan, içinde bilinmeyen diyarlar barındıran kitaplardaki fantastik derecesini bir türlü yakalayamıyor ne yazık ki.
1980’lerde “Barbar Conan” gibi fantastik çizgi romanların, Türkler’i bu türe alıştırmaya başladığı kesin. 90’larda FRP yani “fantastik rol yapma” bilgisayar ve masa üstü oyunları ile gençler, bu diyarların içine girme şansı da yakaladı. Yine bu yıllarda, fantastik romanların Türkçe çevirileri de yaygınlaştı.
Türk okurunun, fantastik edebiyatın en iyi eseri olarak nitelendirilen “Yüzüklerin Efendisi”yle tanışması ise serinin çevirmeni Çiğdem Erkal İpek sayesinde oldu. 90’ların ortalarında, Metis Yayınları için bir başka fantazya efsanesi Ursula K. Le Guin’in “Yerdeniz” serisini çeviren İpek, üniversite yıllarında Tolkien okumak istediğini ama bir türlü kitaplarını bulamadığını anlatıyor. Bir gün ablasının İngiltere’den getirmesiyle tanışıp, çok sevince de çevirmeyi düşünmeye başlıyor. Metis Yayınları’na çeviri teklifiyle gidince, kitabın Türkçe’ye çevrilmesinin uygun olup olmadığı sorusu ortaya çıkıyor. İlk deneme çevirisinin ardından, onay geliyor ve çalışmalar başlıyor.
Çiğdem Erkal İpek’in “Yüzüklerin Efendisi”nin üç cildini çevirmek için iki yılını harcadığı, artık tüm edebiyatseverler tarafından biliniyor. Peki, çevirinin bu kadar uzun sürmesinin sebebi nedir? Bu sorunun altında, fantazya yazımının en önemli noktalarından biri olan lisan kullanımı, kelime ve terim yaratımı yatıyor. Bir filolog olan Tolkien’in, kitaplarını yazarken ürettiği kelimeler, kelimelerini seçtiği farklı diller ve lehçeler her ne kadar İpek’i çeviri aşamasında zorlasa da, Osmanlıca sözlüklere, Dîvânü Lugati’t-Türk’e, Tarama Sözlüğü’ne, Türk Lehçeleri Sözlüğü’ne danışarak ortaya neredeyse kusursuz bir çeviri çıkarmayı başarmış. Kitaptaki şiirleri Türkçe’ye aktarma işini ise o dönemler Metis’in Bilimkurgu ve Fantezi Editörü olan, Türk okuru çok sayıda fantastik eserle buluşturan Bülent Somay üstlenmiş. Yukarıda saydığımız sözlüklerin, kitapların çevrilmesinde sağladığı büyük katkı, Türk dilinin zenginliğini, bir edebi eser ortaya çıkarmak için fazlasıyla yeterli olabileceğini de kanıtlıyor aslında. Barış Müstecaplıoğlu da Türk yazarların fantazya yazarken tasarladıkları diyarlar, karakter ve yer/mekân isimleri için danışabilecekleri, çok güzel bir dilimiz olduğunun altını çiziyor; “Türkçe, her türden kitap yazmak için yeterli ve güçlü bir dil. ‘İnce Memed’ ve ‘Puslu Kıtalar Atlası’ da bu dille yazıldı. Fantazya romanlarında hayali bir diyar kurguluyorsak, düşsel isimlere ihtiyacımız oluyor. İçinde bildiğimiz dinlerin, Türk halkının ya da diğer dünya halklarının olmadığı, hayali ırkların ve tanrıların yaşadığı bir dünyada kahramanları ve mekânları düşsel bir dilin kelimeleriyle adlandırmak gerekiyor.”

 

1 2 3 4 5 6 7 8