ecem-uzun

ECEM UZUN
Tiyatro eğitiminize yoğunlaşmak için ekranlara bir süre ara verdiniz. Ekranlardan uzak olmak ve eğitiminize konsantre olmak yaratıcı sürecinizi nasıl etkiledi? Geldiğiniz noktada eğitiminizin ne gibi faydalarını görüyorsunuz?
Tiyatro yapmak benim özgürleştiğim alan. Dilediğim rolü, istediğim gibi oynamak, birilerine beğendirmek ya da satmak zorunda hissetmeden bunu yapmak benim için önemli. Ekranda iş yapmayı da seviyorum ama tiyatro her zaman önceliğim. Zaten hem “Tereddüt” hem de “Koca Dünya”da yer almamı sağlayan şey tiyatro oldu. Yeşim de Reha da beni “Savaş” oyununda izlemiş ve ondan sonra çalışmak istemişler. Kadir Has’taki eğitimim konusunda ise kendimi çok şanslı hissediyorum. Hocalarım sorularıma hep açıktı ve yardımcı oldu. Bu benim için büyük bir özgürlük. “Tereddüt”ün çekim sürecinde derslere devam edemedim ama yaptığım işe inandıkları için bu konuda da bana destek oldular. Sıkıştığım her yerde, her saat yanımdaydılar. Bunu bilmek çok kıymetliydi.

Yeşim Ustaoğlu, sizin sınırları zorlayacak bir oyuncu olduğunuzu söylüyor. Ustaoğlu’yla çalışmaktan ve Elmas karakterini yaratma sürecinizden bahsedebilir misiniz?
Sinemadaki ilk tecrübemin Yeşim Ustaoğlu ile olması benim için büyük bir şans ve güzellikti. Türkiye sinemasında oyuncu yönetimindeki başarısı tartışılmaz. Bunu birebir deneyimlemek ise oyunculuğa bakışımı çok etkiledi. Yeşim, karakterlerini o kadar iyi biliyor ve tanıyordu ki Elmas’a hazırlanma sürecimi de çok kolaylaştırdı. Bize nasıl oynamamız gerektiğini söylemedi, nasıl o kişi olmamız gerektiğini anlattı. Uzun bir çalışma süreci oldu hepimiz için. Okumalardan önce Elmas’ı konuştuk uzun uzun. Nereden gelmişti, neler yaşamıştı, neler hissediyordu. Birebir Funda’yla çalıştık, bazen de üçlü… Her iki karakter de bizden bir şeyler taşıdığı için onları tanımak ve taşımak da kolaylaşıyordu ama ikisi de zor roldü. Evet, bir oyuncunun rüyası olacak rollerdi ama bizden çok şey bekliyordu; özellikle bu kadar katmanlı olması, hem fiziksel hem de psikolojik olarak çok yorucuydu.

Elmas karakterini tanımlamak için “kerpeten” kelimesini kullanıyorsunuz. Elmas’ın kendi değerini hatırlama yolculuğu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Elmas, daha bir çocuk. Çok küçük yaşta ailesinin zoruyla kendinden yaşça çok büyük bir adamla evlendiriliyor. Okuldan alınıyor, başka bir şehre taşınıyor. Tek başına kalıyor, kocasının yatalak annesine bakmak, evi çekip çeviren bir kadına dönüşmek, başkalarının istediklerini yapmak, geceleri de istemediği, sevmediği bir adamın yatağına girmek zorunda. Onun zorba cinselliğine maruz bırakılmış genç bir kadın. Bu ülkede pek çok genç kadının yaşadığı bir kâbusun içinden geçiyor. Bu küçücük yaşında içinde kocaman hayatlar geçiyor. O yüzden de çok güçlü ve izin verilse hayatı elinde tutmayı başaracak bir kadın. Kerpeten kelimesi Yeşimle birlikte çalışırken ortaya çıktı ve Elmas’a ulaşmamda anahtar kelimeydi.

“Tereddüt” ulusal ve uluslararası birçok festivalde gösterildi. Filmin Türkiye ve yurt dışında aldığı tepkiler nasıldı? Siz bu festival sürecini nasıl yaşadınız?
“Tereddüt”ün Toronto, Varşova gibi ilk uluslararası süreçlerine birebir tanık olamasam da Yeşim’den duyduklarım yeterliydi. Film seyircide duygusal olarak ciddi etkiler yaratırken; Türkiye’de nasıl karşılanacağı, seyirciyle buluşacağı da bir soru olarak çıkmış karşısına. Özellikle sinemada sansür ve kadına bakışa dair Türkiye’nin Avrupa’da çok da başarılı bir karnesi olmadığını biliyoruz. O yüzden Türkiye’de ilk kez seyirci önünde çıktığı Antalya’da aldığı olumlu tepkiler ve beğeni bizim için çok önemliydi. Ben de ilk kez orada izledim ve sarsıldım. Senaryo, çalışma süreci… Hepsi gözümün önünden geçti ama yine de hiçbiri perdede gördüğüm şey değildi. Yeşim yine bambaşka bir şey yaratmış, kompozisyon başka bir şeye gitmiş orada ve çok güzel yapmış bunu.

“Tereddüt”, 16 Aralık’ta vizyonda.

1 2