Columbia Üniversitesi’nden mezun olan Esra Saydam ve Nisan Dağ, senaryosunu yazıp yönettikleri ve yapımcılığını üstlendikleri ilk filmleri “Deniz Seviyesi” ile İstanbul Film Festivali sonrasında çeşitli festivallere katılmaya devam ettiler. Uluslararası Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Yönetmen başta olmak üzere, En İyi Kadın ve Erkek Oyuncu, En İyi Görüntü Yönetmeni, En İyi Kurgu ve En İyi Müzik ödüllerini kucaklayan Nisan Dağ ve Esra Saydam imzalı Deniz Seviyesi, 7 Kasım’da izleyiciyle buluşacak.

filmsoylesigal

Image 2 of 4

Filminiz "Deniz Seviyesi" dramatik bir komedi. New York’ta ve Ayvalık’ta geçiyor. Biraz konusundan bahsedebilir misiniz? Sizin bu şehir ve yöre ile bağlantılarınız neler?
Aslında film daha çok drama fakat içinde komedi de barındırıyor. Film, üniversite okumak için gittiği New York’ta sekiz yıldır yaşayan ve bir Amerikalı ile evli olan Damla’nın, hamilelik sürecinde kendini iyi hissetmemesi üzerine çocukluğunu geçirdiği Ayvalık’a gitmesiyle başlıyor. Sonrasında Damla’nın çocukluk aşkı, yazlarını küçükken beraber geçirdiği Burak ile tanışıyoruz.
Damla New York’ta göçmen bir Türk kadını, iyi bir ofiste çalışıyor ve hamile. Her şey güzel görünüyor ancak bir şeyler ters gidiyor. Biz, Damla’nın Türkiye’ye yaptığı yolculukta yavaş yavaş neyin, neden ters gittiğini öğreniyoruz. Bu da bir iyileşme, kendini bulma hikayesine dönüşüyor.
Bizim New York ve Ayvalık ile bağlantılarımıza gelecek olursak, ikimiz de çocukluğumuzu yazlıklarda geçirerek büyüdük (Nisan Kuşadası’nda, Esra ise Ayvalık’ta geçirirmiş yazlarını). Zaman geçtikçe, büyüdükçe insan yazlık kavramından sıkılıyor. New York ise kalabalık ama yalnız bir şehir. Orada bir süre yaşadıktan sonra kafanızda bulutlar oluşuyor, özlem içine giriyorsunuz. Sıkıldığınız o yazlıklardaki anıların değerini, anlamını anlıyorsunuz. New York’ta yaşamış olmanın getirdiği bir zorluk ve insana verdiği bir zarar var. İç çatışma yaşıyorsunuz. Türkiye’deki ve oradaki hayat arasında bir yerde kalıyorsunuz. Uzun zaman yaşadıktan sonra o kültüre de adapte olmaya başlıyorsunuz ama hiçbir zaman tam olarak bir parçası olamıyorsunuz. Bir süre sonra bir de bakıyorsunuz ki artık siz eski siz değilsiniz. Türkiye’ye geri döndüğünüz zaman, buraya da tam olarak ait olmadığınızı hissediyorsunuz. İki kültür arasında arafta kalma durumu. Damla’da da bu var. İyileşmesi için Türkiye’ye dönmesi gerekiyor. Damla’nın New York’taki kocası Kevin ve Ayvalık’taki eski sevgilisi Burak, bu iki yaşamı sembolize ediyor. İki hayat arasında bir seçim yapılıyor. Film tamamen otobiyografik değil ama altında yatan temalar kalbimizden kopan şeyler.