İki Cephede Sanat: Anna Laudel’den Bellek ve Ekspresyonizm Üzerine Çarpıcı İnceleme
Anna Laudel, sanatseverleri aynı anda iki farklı sergiyle, derin kişisel hafıza katmanlarına ve sanat tarihinin en güçlü akımlarından birinin güncel yankılarına odaklanan kapsamlı bir açılışa davet ediyor. Galeri, bu açılışla birlikte bir kişisel sergiye ve küratörlü dev bir karma sergiye ev sahipliği yapıyor.
1. Kişisel Sergi: Kazılmış Görüler: Yer ve Bellek Katmanları – Jochen Proehl
Sanatçı Jochen Proehl, kişisel sergisi **“Kazılmış Görüler: Yer ve Bellek Katmanları”**nda mekânın, zamanın ve kişisel hafızanın birbiri içine geçmiş katmanlarını araştırıyor. Proehl’ün eserleri, izleyiciyi yüzeyin altına inmeye ve bir yerin yalnızca fiziksel yapısını değil, aynı zamanda taşıdığı kültürel ve duygusal belleği de keşfetmeye davet ediyor. Bu sergi, sanatçının görseller aracılığıyla hafızayı “kazma” çabasının bir dışavurumu olarak öne çıkıyor.
2. Karma Sergi: Kabinet 05/25: Ekspresyonizm ve Yeni Nesnellik Dün ve Bugün
Galeri, küratörlüğünü Marcus Graf‘ın üstlendiği “Kabinet 05/25: Ekspresyonizm ve Yeni Nesnellik Dün ve Bugün”başlıklı karma sergiyle, sanat tarihi ve günümüz sanatı arasında iddialı bir köprü kuruyor. Sergi, 20. yüzyılın başındaki Alman sanatına damga vuran Ekspresyonizm ve Yeni Nesnellik akımlarının ikonik temsilcileri ile Türkiye’den ve dünyadan güncel sanatçıların üretimlerini bir araya getiriyor.
Max Beckmann, Otto Dix, George Grosz gibi klasik ustaların eserleri, Mehmet Güleryüz, Ayşe Bezenmiş, Ali Elmacı, İnci Furni, Erol Eskici, Merve Morkoç ve Erinç Seymen gibi güncel sanatçıların işleriyle diyalog kuruyor. Bu cesur karşılaşma, dönemin sosyal eleştirisinin, duygusal yoğunluğunun ve toplumsal gerçekliğe dair keskin bakışının bugün hala ne kadar güncel olduğunu sorguluyor.
Marcus Graf’ın küratörlüğündeki bu sergi, izleyiciye bir sanat tarihi dersi vermekten çok, bir akımın estetik ve politik mirasının farklı zaman dilimlerinde nasıl yankılandığını deneyimleme fırsatı sunuyor. Anna Laudel, bu iki sergiyle, hem bireysel hem de kolektif belleğe dair çok katmanlı bir inceleme sunarak sanat takviminin en önemli açılışlarından birine imza atıyor.
