5533’te 23 Nisan’a kadar devam eden “İskenderiye’den Sonra Tufan” adlı karma sergiye katılan Ekin Bernay’a merak ettiklerimizi sorduk.

Babil Kulesi’yle göğe yükselmenin, İskenderiye Kulesi’yle evrenin tüm bilgisine sahip olmanın hayalini kurmuş olan insanoğlu, günümüzde etrafını sonsuz ve sınırsız bilgiyle donattığı internet-sonrası çağda yaşıyor. Öyle ki bu sınırsızlık hali bilginin kontrolünün kimin elinde olduğu ve hangi bilginin bize ulaşacağını hangi gücün belirlediği gibi soruları da gündeme getiriyor. Peki hangi bilginin doğru, hangisinin yanlış olduğuna bu bilgi kaosunda nasıl karar veriyoruz?

İsmini Jorge Luis Borges’in “Babil Kütüphanesi” (1941) adlı hikayesinden alan sergi, Ekin Bernay, Eşref Yıldırım, Jorge Mendez Blake, Meriç Algün Ringborg ve Sultan Burcu Demir’in işlerini bir araya getirerek bu soruya cevap arıyor.

Ekin Bernay kimdir?

Bu zor bir soru. Kendimi tanılayabilmemin birçok yolu var. Uzun süredir üzerine düşündüğüm bir konu aslında kendimi ne şekilde tanıştıracağım… Etiketlenmeyi çok istemiyorum ama birçok kişinin tanımlayacağı şekilde bakarsak, 28 yaşındayım, Londra’da yaşıyorum. Her alanda ve her anlamda yaratmayı çok seviyorum. Yaptığım tüm işlerde de ortak noktalar varsa, bunlar ‘beden’ ve ‘burada olmak’ diyebilirim. Dans ve hareket psikoterapistiyim ayni zamanda performans sanatini yasamaya calisiyorum.

 

“İskenderiye’den sonra Tufan” sergisinde ki işinizden bahseder misiniz?

‘Beni Okuyan Sen’ isimli çalışma için 30 mektup yazdım. Mektuplar, aynı mekan içerisinde 30 farklı yolculuk içeriyor. Böylece kütüphaneye giren hiç kimse aynı anda aynı deneyimi yaşayamıyor. 30 mektup bitince başa dönülüyor çünkü mekan ancak bu kadar kişi alabiliyor.

Çocukluğumdan beri kendimi sıkça yolda buluyorum. Yolda olmak benim için sürekli bir alanı terk edip yeni bir alanı işgal etmek demek. Sanırım dans terapisi sayesinde bedenime karşı farklı bir sorumluluk geliştirdim. Onunla bilinçli bir ilişki içine giriyorum. Ve neredeyse bedenimi bir yerden başka bir yere taşırken biraz adapte olmak için biraz da dünyayı algılayış biçimimden dolayı çok gözlemliyorum. Detaylara bakıyorum, fark ediyorum, çokça da büyüleniyorum. Bu performans fikri aslında bu sebeple ortaya çıktı. Benim fiziksel olarak içinde olmadan, performansı izleyici üzerinden paylaştığım bir yapıya sahip. Yani benim gerçekleştirdiğim yolculuğu izleyiciye göstermek yerine, benim gerçekleştirdiğim yolculuğu, zihnimdeki tüm dürüstlüğüyle, izlemeye gelen bedenlere deneyimletmek üzerine kuruldu.

ekin bernay 2

Bu karma sergi konseptiyle, performansınızın ilişkisi nedir?

Performans aslında bedenleri mekanla ilişkiye sokarak, sergiyi aslında bir şekilde insanların üzerine giydiriyor diyebilirim sanırım. Her detay kişiyi o ana odaklamak üzerine kurulu. Kendilerini daha yakından deneyimleyebilip, kendileriyle tamamen mekana ve bu uzantıda sergide olan her şeye yakınlaştırmalarına sebep oluyorum aslında.

Bir anlamda mekana giren bedenler Babil Kutuphanesinde anlam ararmiscasina, bir yonlendirmeyle alani isgal ediyorlar. Bir arayislari var ve belki de ici dolmayacak bir arayis. Ben ayni zamanda 30 farkli mektup yolculugu araciligla her izleyici uzerinde performansin tekrarlanamaz olmasi ve deneyimin her birey icin farkli olacagi gerceklerinden yola cikarak sonsuz ihtimal uretmis oluyorum. Benim bedenim yankilaniyor gibi ancak her yeni kisiyle tekrar anlam kazaniyor aslinda.

 

Bu tür performatif bir çalışma izleyiciler ile aranızda ne tür bir bağ kuruyor, neler deneyimlediniz?

Bu performansta egom ile çok ters düşerek kendimi tamamen sahneden çıkardım. Yine de benim için alanda olmak ve bunu yaşamak çok tatmin edici olacaktı. Ama olaylar zinciri bir şekilde beni o gün gözlemci olmaktan uzak tuttu. Sergiyi hazırlamak için Londra’dan geldiğim hafta Istanbul’da bomba patladı ve alana gitmemiz mümkün olmadı. Ve aslında bu çok farklı bir bağa sebep oldu. Benim neye benzediğimi, nasıl baktığımı görmeden deneyimleyen birçok kişi alanda kendi hayal güçlerindeki beni yarattılar ve okudular. Herkesin kafa sesi tonunda onların zihinlerinde konuşabilmek ayrıcalık bence. O yüzden bu mektuplar şu an kaç eve dağıldılar düşüncesi bile çok güçlü benim için. Çünkü paylaştığım çok kişisel bir deneyimdi.

 

Üzerine düşündüğünüz ya da hazırlandığınız başka projeniz var mı?

Çok fazla var. Bekleyen, gerçekleşecek olan… Bu sene en verimli senelerden biri olacak diye umuyorum. Şimdi Performistanbul’un kurucusu Simge Burhanoğlu ile birlikte tarihler ve mekanlar üzerine çalışıyoruz, çok yakında duyurusunu yapacağız.