Yediğinize, içtiğinize değil de oturduğunuz zamana para verdiğiniz bir kafe hayal edin. İlginizi çekti değil mi? İngiltere’de başlayan Anti Kafe trendi, fransa ve İtalya’nın ardından ülkemize de geldi. Merak ettiyseniz rotanızı Kadıköy Yeldeğirmeni’ne çevirin, bu farklı ortam ve anlayış sizin de hoşunuza gidecek.

Bir kafeye gittiniz, samimi bir ortam var. Herkes işinde gücünde, menüyü elinize aldınız; saati 10 lira, ek saatler 7 lira, günlük 30, aylık 500… Bir saniye, menüde sadece zaman mı var? Evet, çünkü geri kalan her şey bedava. İşte Anti Kafe. Bu format kafedeki yazıcı, projeksiyon aleti, kahve, atıştırmalık, Wi-Fi gibi her şeyi bedava kullanabildiğiniz ve sadece içeride geçirdiğiniz zamana göre ödeme yaptığınız yeni bir trend. İngiltere’de başlayan bu yeni trend için İngilizler “anti kafeye geliyorsanız ya hipster’sınızdır ya da hipster bir arkadaşınız vardır” gibi tanımlar kullansa da İngiltere’den sonra Fransa ve İtalya’yı da etkisi altına alan bu samimi ve sıcak trend yavaş yavaş tüm dünyaya yayılıyor.
Günümüzde insanlar, canı tatlı veya kahve çektiği için değil, vitrin yapmak için bir yerlere gittiğinden bu durum butik kafe furyasını doğurmuştu. İlk başta küçük olması nedeniyle sevdiğimiz bu kafeler, zamanla sadece üç tatlıdan oluşan menüler yaparak adeta dekorlarını satan mekânlara dönüştü. Anti Kafe’lerin oturulan zaman başına para ödeme sistemi aslında hem masaya marka çantasını atıp saatlerce kendini sergileyen insanlara bir eleştiri niteliğinde hem de yerinde bir arz talep ilişkisi olarak değerlendirilebilir.

İNSANLARI BİRLEŞTİRİYOR
Bence duruşu veya mesajı ne olursa olsun insanları birleştiren harika bir format. Ders çalışmak isteyen öğrenciler istediği çalışma ortamını kurabiliyor, tek başına prova yapmaktan sıkılan biri kafede oturup gitarını çalabiliyor, karınlarını doyurmak isteyenler yemeğini dışarıdan getirip Anti Kafe masalarında yiyebiliyor, oyun ve iş grupları buluşup kendi toplantılarını düzenleyebiliyor. Hoşgörülü, paylaşımcı ve ihtiyacımız olan her şeyi karşılayan bir düzende tam anlamıyla huzuru buluyorsunuz. Öyle ki Anti Kafe’ye yemek yapıp getiren bile var. Aslında sadece zamana para ödediğiniz bu kafelerin iç dinamiğinde paylaşımcılıktan gelen komün hayatı kavramı da yer alıyor. Üstelik iş veya okulda sürekli muhatap olmak istemediğimiz insanlarla görüşmek zorunda kaldığımız bir sistemde yaşarken, kendi kendine takılıp dinlenebildiğiniz ve kimsenin başınızı şişirmediği bir yer burası.
Bu yeni akımın şimdilik ülkemizdeki tek temsilcisi Kadıköy’ün Yeldeğirmeni semtindeki “Anti Cafe”. Bana sorarsanız bu trendi oldukça başarılı temsil etmiş. Toplantılardaki özeni, Avrupa’daki örneklerinin aksine zengin mutfağı ve Türk misafirpervirliğiyle fark yaratıyor. Kesinlikle daha fazla yayılacağını hissettiğim bu yeni trendin ülkemizdeki ilk temsilcisi olmasının yanında kalitesiyle de Anti Cafe’nin yeri her zaman ayrı olacakmış gibi duruyor.

Anti Cafe: Rasimpaşa Mahallesi, Karakolhane Caddesi, Yurttaş Sokak, No 4/A, Kadıköy