Radikal sanatçı Bora Akıncıtürk resim ve heykele yoğunlaşıyor. Çalışmalarında sokak sanatından da ilham alan Akıncıtürk, İstanbul’un en sevdiği şehirlerden biri olduğunu söylüyor.

boraakinciturkgal

Image 1 of 2

Bora Akıncıtürk’ü “radikal” olarak tanımlıyorum çünkü her gün karşılaştığımız klasik insanlardan farklı. Açık yüreklilikle lise yıllarında kızlara dair yaşadığı hayal kırıklıklarından bahsedebiliyor. Resim yapma hareketinin sıkıntılı olduğunu ve hiçbir zaman rahatlamayacağını düşünüyor. Picasso’dan tutun da Tumblr’da karşılaştığı “seapunk” (belirli bir müzik, tasarım ve moda tarzı olan küçük bir akım) işler yapan bir sanatçıya kadar karşısına çıkan her şeyin etkisi altında kalabiliyor. Bir de fino köpeği almanın hayallerini kuruyor.

ÇOCUKLUĞU VE SANAT
Akıncıtürk’e çocukluğunu sorduğumda küçük yaşlarından beri bir şeyler çizdiğini söylüyor. “Babam çalıştığı şirketten boş kâğıtlar getirirdi, ben de tükenmez kalemlerle onlara Ninja Kaplumbağalar ve He-Man gibi hayranı olduğum çizgi film karakterlerini ve onların hayalimde yarattığım görüntülerini çizerdim.” Konu lise yıllarına gelince, o dönemin sanatı üzerinde çok belirli bir etkisi olup olmadığından emin olmadığını söylüyor. “O sıralar dönemin popüler normları içerisinde var olmaya çalışıyordum ve kızlarla ilgili onlara açılamama ve hayalini kurduğum ilgiyi görememe gibi sorunlarım vardı. Bunların tabii ki etkileri olmuştur.”

ANKARA’DAN İSTANBUL’A,
İSTANBUL’DAN LONDRA’YA

Sanatçı Ankara’da doğuyor ancak yaşamının ilk altı ayını orada geçirdikten sonra İstanbul’a geliyor. Hayatının çoğunluğunu da bu şehirde yaşamaya başlıyor. “İstanbul en sevdiğim şehirlerden biri. Şu anki durumunu görmek, duymak beni çok üzdüğü için tam olarak ne diyeceğimi bilemiyorum ama yaptığım birçok şeyi orada yapmış olmak benim için çok önemli.” Londra’ya ise askerden bir kaçış olarak gitmiş ama şehre öyle bir alışmış ki artık ikinci, hatta birinci evi olarak görüyor. “Londra’da basit ve kendi içerisinde sistemli bir hayatım var. Düzenli olarak resim ve müzik yapmaya çalışıyorum. Kiralar çok yüksek olduğu için evim ve stüdyom bir arada ama buna alıştım ve artı yanlarını da görüyorum. Gecenin bir yarısı içimden resim yapmak geldiğinde yatağımdan kalkıp şövalenin başına geçmem sadece saniyeler alıyor.” Sanatçı Londra’nın doğusunda yaşıyor ve bu bölgeyi şehrin “sanatçı kısmı” olarak tanımlıyor. “Evimin etrafında butik galeriler var. Her ayın ilk perşembesi bütün Londra galerilerinin yaptığı toplu açılışlara gitmeyi ve müzelerde hoşuma giden sergileri gezmeyi seviyorum.”