Perşembe Sineması’nın sonbahar dönemi yarın Muhsin Mahmelbaf’ın 1995 yapımı Salaam Cinema [Selam Sinema] filmiyle SALT Beyoğlu’nda başlıyor.

SALT tarafından Garanti BBVA Mortgage desteğiyle sürdürülen Perşembe Sineması’nın şehir hikâyelerinden oluşan 2019 seçkisi, Eylül – Aralık sonbahar programı ile sürüyor. Perşembe Sineması, 1990’lardaki kritik değişimlerin şehir ve uzantısındaki izdüşümleri üzerinden yakın geçmişin gerek bireysel gerekse toplumsal bellekteki yerini sorgulayan 11 filmle sinemaseverlerle buluşmaya devam ediyor. 20. yüzyılın son dönemecinden şehir hikâyelerini bir araya getiren program, dönemin coğrafyaya göre ayrışan etkilerine güncel bir merakla bakıyor.

Herkesin katılımına açık gösterimler, 26 Eylül’den 5 Aralık’a her Perşembe saat 19.00’da SALT Beyoğlu’ndaki Açık Sinema’da.

Perşembe Sineması Programı

Salaam Cinema – Selam Sinema (1995)

26 Eylül, 19.00

SALT Beyoğlu, Açık Sinema

Yönetmen: Muhsin Mahmelbaf

75 dakika – Farsça; Türkçe ve İngilizce altyazılı

İranlı yönetmen Muhsin Mahmelbaf, sinemanın 100. yılını kutlamak üzere çekmeyi planladığı filmin oyuncu seçmeleri için yerel bir gazeteye ilan verir. Ortalama yüz kişinin başvurması beklenirken film yıldızı olma hayalleri kuran beş bini aşkın kişinin setin önüne yığılmasıyla arbede çıkar. Ortam sakinleyince durumu hızlıca gözden geçiren yönetmen, seçmeler üzerinden gerçekle kurguyu harmanlayan bir film yapmaya karar verir. Bu strateji değişikliğindeki rollerinden habersiz adaylar, kamera karşısına geçerek Mahmelbaf’ın sorularını yanıtlar, ardından yönetmenin kendilerine tariflediği şekilde rol yapar. Yönetmenin diyalogları ve adayların meşhur olmak için yeteneklerini sergileme çabalarıyla aslen kamera arkası veya deneme çekimi görüntülerinden ibaret kalacak bu çalışma filmin kendisi olur.

Sinemanın rolüne dokunaklı bir övgü niteliğindeki Salaam Cinema [Selam Sinema], 1990’lar İran’ından göz ardı edilmiş hikâyelere ve gündelik hayatın gerçeklerine sıra dışı bir açıdan ışık tutuyor.

Chris the Swiss – İsviçreli Chris (2018)


3 Ekim, 19.00

SALT Beyoğlu, Açık Sinema

Yönetmen: Anja Kofmel

90 dakika – Almanca, İngilizce, İspanyolca; Türkçe ve İngilizce altyazılı

Genç erkekler neden bu kadar savaş meraklısı? Savaşın eski Yugoslavya’yı kasıp kavurduğu 90’lardan bugüne değişen ne?

İsviçreli savaş muhabiri “Chris” Christian Würtenberg, 7 Ocak 1992 sabahı, Sırp işgali altındaki Hırvat şehri Vukovar’a 30 km uzaklıkta ölü bulundu. Uluslararası bir paralı asker birliğinin üniformasını giymişti. Birkaç hafta önce fiilen katıldığı birliğin komutanı Eduardo Rózsa-Flores, “İsviçreli Chris”i Sırp keskin nişancıların öldürdüğünü iddia etse de, otopsi sonucuna göre 27 yaşındaki adam atkısıyla boğulmuştu. Arkadaşının başına gelenleri araştırmak üzere Osijek’e giden İngiliz fotomuhabir Paul Jenks de, konuyla ilgili herhangi bir haber yapamadan 17 Ocak’ta vurularak öldürüldü.

Würtenberg hayatını kaybettiğinde 10 yaşında olan kuzeni Anja Kofmel, 20 yıl sonra bu trajik hikâyeyi öznel bir dille görselleştirmeye karar verdi. 2018’de gösterime giren siyah beyaz animasyon filmi Chris the Swiss – İsviçreli Chris, kuzenini kahraman olarak gören bir çocuğun naifliğinden savaş eleştirisi ve derin sorgulamalara uzanan bir anlatımla ilerliyor. Haber, günlük, söyleşi ve arşiv görüntüleri gibi kayıtlar eşliğinde hazırlanan ve belgesel ögeler içeren film, Würtenberg’in adımlarını takip ederek habercilik anlayışı, savaşa gitme nedenleri ve paralı askerlerle geçirdiği son günlerine dair “gerçeklere” ulaşmaya çalışıyor.


Teret – Yük (2018)

10 Ekim, 19.00

SALT Beyoğlu, Açık Sinema

Yönetmen: Ognjen Glavonić

98 dakika – Sırpça; Türkçe ve İngilizce altyazılı

NATO’nun Yugoslavya’yı bombaladığı 1999’da kamyon şoförlüğüyle geçinen Vlada, birtakım kurallara harfiyen uyması koşuluyla Kosova’dan Belgrad’a bir nakliye işi alır. Ne taşıdığına dair soru sorması yasaktır ve kargoyu sürekli kilit altında tutmak zorundadır. Hayatından hoşnutsuz adam, savaş yıkıntıları arasından umursamazca yol alırken birkaç kuralı ihlal eder. Vlada’nın bu zahmetli yolculukta başına gelenler ve sonuçlarıyla birer birer yüzleşeceği kararlar, II. Dünya Savaşı’ndan Miloşeviç yönetimindeki 1990’lara bölgenin ihtilaf ve çelişkilerle dolu geçmişine ayna tutar.

Yönetmen Ognjen Glavonić, doğup büyüdüğü Pančevo’da çektiği bu filmini “tecrit ve işgal” kelimeleriyle niteliyor. Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yapan Teret – Yük, 20 yıllık bir sessizliği bozarak savaşın ahlaki ve toplumsal etkilerini ortaya koyuyor; bir ülkenin geçmiş hatalarının nasıl kaçınılmaz şekilde gelecek kuşakların sırtına yüklendiğine işaret ediyor.

Solidarity – Dayanışma (2019)

17 Ekim, 19.00

SALT Beyoğlu, Açık Sinema

Yönetmen: Lucy Parker

76 dakika – İngilizce; Türkçe altyazılı

“Lucy Parker, fişlenmiş işçilerle birkaç yıldır yakın çalışmalar yürütüyor. Onu bizden biri olarak kabul edip aramıza aldık. Bu hikâyenin gerçekleri kadar duygusal yönlerini ancak bir sanatçı kitlelere ulaştırabilir.” Birleşik Krallık Fişlemeye Karşı Destek Grubu Sekreteri Dave Smith, 1992’de sendikal hareket karşıtı gizli bir birlik olarak kurulan The Consulting Association tarafından inşaat sektöründe çalışan 3213 kişi fişlendi. Birliğe ödeme yapan şirketlere, sağlık ve güvenlik meseleleriyle geç maaş alımına itiraz ederek, politikaya karışarak “sorun çıkaran” işçilerin dosyalarına erişim sağlandı. Kara listedeki her işçinin sendikal ve siyasi faaliyetleri kayıt altına alındı ve uzun süre boyunca herhangi bir yerde çalışmalarının önüne geçildi. Gelecek kaygısı ve yoksullukla mücadele ederken özel hayatları da sekteye uğrayan işçilerin iddialarının komplo teorisinden ibaret olduğu düşünüldü, ta ki söz konusu listenin 2009’da ifşasıyla adalet mücadelesi başlayana kadar.

Kingston University’de film yapımı üzerine ders veren sanatçı ve yönetmen Lucy Parker’ın belgesel filmi Solidarity – Dayanışma, fişlenmiş inşaat işçileriyle davalarını inceleyen hukuk öğrencileri ve diğer sektörlerden sendika aktivistlerini bir araya getirerek değişimin önünü açan kolektif eylemlerin önemine dikkati çekiyor. Dört yılı aşkın yürütülen araştırmalara dayanan film, 90’lardan bu yana haksızlığa uğrayan bir işçi topluluğu üzerinden insan hakları ve çalışma hayatına dair kritik sorular soruyor.

Ranenyy Angel – Yaralı Melek (2016)

24 Ekim, 19.00

SALT Beyoğlu, Açık Sinema

Yönetmen: Emir Baigazin

112 dakika – Kazakça, Rusça; Türkçe ve İngilizce altyazılı

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Kazakistan, 1990’ları şiddetli ekonomik ve toplumsal sıkıntılarla geçirir. Bu kaos ve mücadele döneminde masumiyetini kaybeden dört gencin hikâyesine odaklanan film (2016), iç çatışmalarından ahlaki ikilemlerine ücra bir köyde çocukluktan yetişkinliğe geçmenin acımasız zorluklarını anlatıyor.

Babası kısa süre önce hapisten çıkan Zharas, evi geçindirmek için bir değirmende çalışır. Sesinin güzelliğinden dolayı hep dalga geçilen Balapan (Chick) bir yetenek yarışmasına hazırlanmaktadır. Satıp para yapmak için metal artıkları toplayan Zhaba’nın (Toad) yolu, civardaki yetimhaneden üç tekinsiz oğlanla kesişir. Tıp okumayı planlayan Aslan ise, kız arkadaşının hamile olduğunu öğrenir… Peki bu gençler, nasıl daha derin yaralar almadan güçlüklerle yüzleşip hayata tutunabilir?

Yönetmen Emir Baigazin’in gençlerin varoluşu, karmaşık ilişkileri ve sancılı geçiş yıllarına dair çektiği üçlemenin ikinci filmi olan Ranenyy Angel – Yaralı Melek dünya prömiyerini Berlin Uluslararası Film Festivali’nde yaptı.

Zona – Bölge

31 Ekim, 19.00

SALT Beyoğlu, Açık Sinema

Yönetmen: Clayton Vomero

66 dakika – Rusça; Türkçe ve İngilizce altyazılı

Arkadi ve Boris Strugatski’nin Piknik na obochine – Uzayda Piknik (1971) bilim kurgu romanında bahsi geçen Zona (3OHA), Rusya’da yaşayan çoğu kişi için hapishane anlamına geliyor. İtalyan-Amerikalı sanatçı ve yönetmen Clayton Vomero ise bu kavramı, insanların bir fantezi dünyasında yaşamasına imkân tanıyan, gitgide özgün hâllerini yitirip tamamen bir “kopya görüntü”ye dönüştükleri bir tüketim kültürü balonu olarak işliyor.

Rusya ve Ukrayna’da çekilen ZONA – Bölge, 1990’ların başından bugüne uzanan iki bölümden oluşuyor. İlk bölüm bu iki ülkede Batı kültürünü ilk benimseyen önemli kültür insanları ve döneme dair görüşlerine yer verirken ikinci bölüm söz konusu mirası devralan genç kuşaklara odaklanıyor. 2019 yapımı belgesel film, Moskova, Vladimir, St. Petersburg ve Kiev’de bir grup muhalif genç üzerinden temsiliyet, tüketim ve aidiyet algısındaki dönüşümlerin gündelik hayattaki yansımalarına bakıyor.