Amacınız çabucak “köşe dönmek” ise bir daha düşünün. Stratejilerinizi uzun döneme yaymadığınız, samimi ve içten bir şekilde uğraşmadığınız sürece “marka” olmanız bir hayalden öteye geçemez.

Bir İtalyan deyimi olan, “samimi ve içten çabayla ortaya çıkan güzel sonuç” anlamına gelen “Fare Bella Figura” aslında çok şey anlatıyor. “İyi bir izlenim bırakmak ve gösterişe kaçmadan elinden gelenin en iyisini yapmak” şeklinde de tanımlanan “Bella Figura” sadece anlamıyla değil bir yaşam tarzını/felsefesini vurgulamak açısından da çok önemli.

Teknolojiyle birlikte sınırlar ortadan kalkıyor ve zaman hem daha hızlı hem de tüketerek akıyor. Bizler, 24 saati bir arada yaşayan insan topluluklarına dönüşürken derinlerdeki duygulara gereken önemi göstermiyoruz. İşte böyle bir dönemde “Bella Figura” samimiyeti, içtenliği, sevgi ile çabalamayı, saygı ile sunmayı, duyarlı olmayı ve zarafeti hatırlatıyor bana. Yani hayatın bir sürü rengini yaşanabilir kılmakla özdeş…

Okurlarım da seminerlerime katılanlar da bilir: Ben hayatı keskin çizgilerle ayıramayanlardanım. İş hayatını, özel hayatı ya da boş zamanı dilimlere bölmeye kıyamam. Hayat yaşamak istediğin her şeyle birlikte akmalı. Hiç işten zaman artırmadım ve hayatı yaşamaktan alıkoyan bir işim de olmadı. Anneliğim kariyerime, kariyerim de anneliğime bir şeyler borçlu olmadı. Olabildiğince bulamaç halinde, gökkuşağı duruşunda, Ataol Behramoğlu’nun “Yaşadın mı yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi” dediği gibi geçti. Zaman Tanrısı’nın gücüne hiç direnmeden boyun eğdim ve onun akışında kalmaya özen gösterdim.

Böyle olunca yaşamı tanımlamaya çalışan tüm felsefeler de yaptığım işe, hayata, nefes alışlarıma dokunsun istedim. Bir “markacı” olarak “Bella Figura”yı günümüzde markaların kaderini elinde tutan sihirli dokunuş gibi algılamam da bundan.

MARKA DENDİĞİNDE

Günümüzde marka dediğimizde akla gelen ülke hâlâ İtalya’dır yani “Bella Figura”nın ülkesi. Oysa ki 1960’lı yıllarda Almanya’ya çalışmak için işçi gönderen üç ülkeden biriydi İtalya. 10 yıl sonrasına baktığımızda İtalya ucuz iş gücünü eğitip kaliteli üretimde yarattığı fark ile marka üretiminin de alt yapısını oluşturmuştu. Bugün baktığımızda İtalya’nın markalı ürünlerdeki ihracat hacmi 395 milyar Euro (kaynak: www.sace.it ). İtalya’nın krizlere rağmen hâlâ “marka ekonomisi güçlü” ülke olarak kalmasının altındaki temel felsefe de “Bella Figura” olsa gerek. Marka olmak, marka kalmayı başarmak çağımızda kolay değil. Bir parmak izine sahip olmayı gerekli kılıyor. Basında ne kadar yer aldığınızın çok ötesinde müşterinin kalbinde ne kadar yer tuttuğunuzla alakalı bir iş marka olmak. Yani marka olmak, kelimenin tam anlamıyla “gönül işi”… Rekabetin içinden zarafetle sıyrılmayı, sadece müşterinin değil toplumun hayatına da bir şeyler katmayı gerektiriyor. Parmak izinizi ürünün ya da hizmetin yüreğine samimi duygularla ve çok kalabalıklaştırmadan iliştirmeniz lazım. Zarf (şekil) değil, mazruftur (içerik) önemli olan. Tabii ki zarfın bu mazrufu ifade edecek şekilde kurgulanması şarttır. Marka bir kurumun altın imzasıdır; yöneticilerinden sahiplerine, santralinden müşterisine, satış elemanından kasiyerine herkeste yoğun bir aidiyet hissi yaratan ve bunu hep besleyen bir vaattir. Ülkemizin “ortak aklına” aykırı bir kuralı daha var “marka olma”nın: Uzun döneme yayılmış tutarlı stratejiler. Marka aklı, asla kısa dönemin, çabucak köşe dönmenin aklı değildir. Rafine sabırların, coşkulu sükûnetlerin ve kalp bağlılıklarının eseridir.

Geçtiğimiz günlerde lüks markaların divası Lanvin, çizgi karakterli logosunun 125. yılını kutladı. Kurucusu Jeanne Lanvin’le kızı Marguerite’i tasvir eder logo…1885’te Paris’teki küçük dikiş atölyesiyle işe başlayan ve 1897’de doğan kızı Marguerite ile markasını büyüten Jeanne Lanvin, moda tasarımlarıyla günümüzde zarif kadının seçkin markasını temsil eder. Bu açıdan, “Bella Figura” ruhunun Fransız estetiğinde yaşam bulduğu bir marka örneğidir Lanvin…

Lüks marka deneyimlerini bir başka yazıya saklayarak “Bella Figura”nın ruh bulduğu yaşamlara yelken açmayı diliyorum.