BİR YIL ÖNCE MİLANO/İTALYA

Vücudunu saran siyah boğazlı kazağı ve bol kesim şık kumaş pantolonu içinde çok zarif görünen Madam Margret, Milano’nun ünlü San Babila Meydanı’nın hemen arkasındaki Via Montenapoleone’deki COVA pastanesinde, kıyafeti kadar siyah bitter çikolatalı pastasından küçük bir parçayı ağzına götürdü. Kopi Luwak kahvesinden bir yudum aldığı sırada da O’nu gördü. Sabahın erken saatlerinde, herkes uykudayken yağmur sağanak halinde Milano’nun üstüne inmiş ve tüm şehri bir güzel yıkamış, işi bitince ardında nemini bırakıp gitmişti. Hava 10 derece civarındaydı. Hiç de soğuk değildi, hele de kürk palto giyecek kadar hiç değil!
Sevgili eşi Chris’in vereceği “Çoklu Kişiliklerin Uyumlanması” konulu tıp konferansı için oradalardı. Chris, iki gün boyunca konferansla meşgul olacağından Madam Margret’e sevgili İskandinav dostları Durdandungen Osbögrab eşlik ediyordu. Pastanede birbirine karışan kakao, kahve ve pasta kokuları arasında Hitchcock’un Arka Pencere filminin hangi kısa hikâyeden uyarlandığını hatırlamaya çalıştıkları esnada, dikkatini dağıtan bir kukuleta oldu önce Madam Margret’in. Gözlerinin önüne düşen bir parça perçemi kulağının arkasını alıp görüş alanını açtığında resmin tümünü gördü. “Ne garip bir karışım kuzum Margret. Kürk Paltolu Noel Baba!” dedi kendi kendine. Boz rengi kürk paltosuyla pastanenin çıkışına yakın bir masada oturan Noel Baba, kahvesinden son bir yudum aldı, masaya para bıraktı ve kapıdan aheste adımlarla çıkıp gitti.
Margret artık, pastanedeki karışık kokuların arasından sıyrılan macera parfümünün etkisindeydi. Karşısında uzun bacaklarını üst üste atmış oturmakta olan ve tartıştıkları konuya kendini kaptırdığı anlaşılan İskandinav’a “Osbögrab, sevgili dostum, bir gizemi çözmeye var mısın?” dedi. Onun cevabını dinlemeden masadan kalkan Margret yere kadar inen asimetrik kesim mantosunu hızlıca giydi, kıyafetini kusursuzca tamamlayan siyah süet eldivenlerini ve minik el çantasını kapıp pastaneden çok da uzaklaşmadığını düşündüğü Kürk Paltolu Noel Baba’yı takibe koyuldu. Bütün gün şehri turlayacaklarından ayakkabılarını da düz seçtiğine çok daha memnundu şimdi. Benzer maceralarda olduğu gibi yaşananları hemen kavrayamayan Osbögrab, “Neler oluyor, ha? Tanrı aşkına, neler oluyor? Jesus christ!” diye söylenerek ve şaşırtıcı derecede uzun adımlarıyla Madam’ın ardı sıra kâh yürüdü kâh uzun bacaklı bir devekuşu gibi adeta uçtu ve ona yetişti.
Kürk Paltolu Noel Baba, pembe mermerleriyle ünlü Duomo Katedrali önündeki Noel Pazarı’nda kurulan tezgâhlardan birinde durana dek ikili tarafından son derece temkinli izlendi. Madam Margret, katedrali, meydanı ve tabii ki Noel’i göz hapsinde tutabilecekleri bir köşede durduklarında biraz soluklanıp “Sevgili dostum, bu Noel Baba’da ne görüyorsun?” diye sordu Osbögrab’a. Beyazlamış gür saçlarının arasından elini geçiren İskandinav, “Bilemiyorum, evet şişman, evet kırmızı yanaklı ve beyaz sakallı. Amaaa… galiba tam olarak bir Noel Baba’nın olması gerektiği gibi değil. Nasıl desem biraz ‘varlıklı’ görünüyor. Üstelik, elindeki kar küresini de alacak gibi durmuyor. Hattaaa…” sözleriyle konuşmasını sürdüreceği sırada Margret onu susturdu. “Kürk paltolu bir Noel Baba! Nerede görsek garip gelmez mi bu? Üstelik hava kürk giyecek kadar soğuk bile değil. Ama sadece bu da değil Sevgili Osbögrab. Paltosunun cebinde koca bir paket saklıyor, hem de ışıl ışıl parlayan bir paket…”

Kürk Paltolu Noel Baba, Duomo Katedrali’nin önündeki pazarda kar kürelerini satın alıp almama konusunda şüphe uyandıracak kadar çok zaman harcarken, onu saklandıkları köşeden izlemekte olan Madam Margret, az önce biraz kızdığı Osbögrab’a fısıldadı: (oysa, ortalık yeterince ıssızdı!) “Bakın Sevgili Osbögrab, bu postun içine saklanan, çocukların sevgilisi yaşlı adam aslında o yaşlı adam değil. O’nun kılığına girip adalet insanlarını kandırmaya çalışan zavallı bir hırsızdır O! Kolunun altındaki kabarıklığı görüyor musun Durdangen?”
Sahibinin heyecanından buğulanan gözlük camları, canlı olsaydı o bile bu söylediğine alınırdı Madam’ın. Bu kadar uzağı nasıl görsünlerdi yahu? Gözlüğünün dili olan Durdandungen’in, “Aramızda neredeyse 50 metre var kuzum, nasıl görebilirim?” sözlerine sinirlense de asaletini koruyan Margret, “Gözlüklerin var Osbögrab, eğer işini yapmıyorsa yol ver gitsin canım” diyerek bir kez daha bu işlevsel zavallı “camlının” kalbini kırdı!

Bu sırada Noel Baba yeniden harekete geçti. Madam Margret, zaman kaybetmeden (20 saniye sonra) katedralin kapısına yönelen Noel’in yanı başında bir gölge gibi belirdi. Margret, kusursuz İtalyancasıyla konuştu: “Bayım Noel, sizi önce Milano’nun en şık pastanesinde kahve yudumlarken ardından bu Noel Pazarı’nda 5 Avro bile olmayan bir kar küresini alma konusunda nedensiz bir kararsızlık içinde görmekten ötürü şaşkınım desem yalan olur!” Kırmızı suratı biraz daha kızaran Noel, Margret’e şaşkın şaşkın bakıp “Ohoho hoho” dedi sonra birden ardı arkası kesilmeyen bir öksürük nöbetine tutuldu. Margret “Bir hırsız da olsa o da ilk yardımı hak ediyor” diye düşündüğünden Noel’in sırtına vurup “Helal, helal” dedi, tabii ki İtalyanca! Biraz sakinleşen Noel Baba tok sesiyle “Sevgili Madam, belli ki çok meraklı ancak bir o kadar iyilikseversiniz” diyerek kendince teşekkür etti Margret’e. O sırada yağmur yeniden başladı ve hangi zavallı hayvanın kürkünden yapıldığını bilemediği kürk palto ıslandıkça tuhaf tuhaf kokmaktaydı. Tüm bu zor şartlar Margret’in canına tak etti “Bakın Noel Baba, ne sakladığınızı biliyorum. Siz mücevher kaçakçısısınız.” (bunu bir kerede doğru şekilde söylemişti ki bu sözün İtalyancası da hiç kolay değildi!)
Kürk Paltolu Noel Baba hem omuzlarını hem de göbeğini hoplata hoplata “Hohohoho” diye gülmeye başladı. Ama o da nesi? Noel Baba yine duramıyordu ve bu kez o kadar duramadı ki; yere yuvarlanmadan önce son sözleri belki biraz tuhaftı ama şöyle oldu: “Hohohohoho ooooohhohhoooo öhöhö öhöhö köhhh öhh…” Noel, ‘airbag’ görevi görmesi muhtemel göbeğine rağmen ıslak kaldırıma oldukça sert bir şekilde çarptı. Yani toparlarsak, Noel Baba, bir Noel günü katılarak öldü. Eh Kader! O gün, mafya ve kaçakçılık üzerine turistlerin hikâyeler yazmasına alışkın olan İtalyan polisi, Margret’i dinlemedi bile.

BUGÜN, İSTANBUL BEYOĞLU/ TÜRKİYE
Bugünse, yine bir Noel arifesinde, kendisinden bir gizemi çözmek için yardım isteyen eski kaptan, yeni çilingir, dostu Kudrettin Nice’yle (Nice, psikolojik olarak evinden çok fazla uzaklaşamadığından ve kendisinin evi Galata Kulesi’nin hemen arkasında olduğundan) İstiklal Caddesi’ndeki ikinci dalga kahve akımının temsilcisi “ünlü” zincir kafelerin en yıldızlısında buluşacaklardı. Bol tarçınlı ‘chai tea latte’sini yudumlayıp dışardaki ıslak tramvay yolunu ve insan kalabalığını izleyen Margret, inanılmaz bir deja-vu yaşadı. Yine O’ydu gördüğü işte: Kürk Paltolu Noel Baba. Bu nasıl olurdu? Margret o sırada kafeye gelen Kudrettin Nice’ye bir “merhaba” bile demeden yanından geçip giderken kapıdan giren birkaç kişinin ona çarpmasına dahi aldırmadı. Kafenin karşısındaki tarihi binanın önünde duran Noel Baba’nın yanına doğru hızla yürümeye başladı. Evet O’ydu, üstelik bu kez cebindeki taşları çok daha net görebiliyordu. “Happy Chrismass” yazan karton bardağı elinden düşüren Margret, birkaç adımda Noel’in yanına vardı. Derin bir nefes alıp şaşkın, öfkeli ve belki biraz umarsız konuştu: “Noel Baba, öldüydün ya sen! Ama nasıl olur?”
Margret’i karşısında gören Kürk Paltolu Noel Baba ise, Türkçe “Yine mi sen be kadın?” diyerek ve biraz da küfrederek Margret’e dik dik baktı. Sonra aniden “Gel benimle” deyip Margret’in koluna giren Noel Baba onu Galatasaray Lisesi’nin hemen yanındaki yokuşlu yola soktu. Bir iki adım sonra yol üzerindeki ıssız bir ara sokaktaydılar. O sırada Margret, İstiklâl’den geçen tramvayın zilini, kestane satıcılarının maşalarını tepsilerine vuruşlarını ve “al sıcak sıcak kestaanee” diye bağırışlarını, yeni yıl müzikleri çalan mağazalardaki her bir şarkıyı duyuyordu. Ama adamın sesini duymuyordu işte. Yine de sahte Noel Baba’nın dudaklarını okudu ve “Ne istiyorsun benden be manyak?” dediğini anladı. Margret korkusunu bir kafese kilitleyip öfkesine yol verdi: “Bana gerçekleri anlat Noel. Neden Kürk? Neden taşlar? Neden bu kostüm? Yazık değil mi Santa’ya? Yazık değil mi ona inanan çocuklara? Neden ölüp ölüp diriliyorsun? Ayıp değil mi?”
Noel Baba, “Eeeh… Ne inatçı, ne meraklı kadınsın” diyerek Margret’i yeşil mantosunun kürklü yakasından tutup hızlıca kendine doğru çekti. Margret’in topuz olan saçları dağıldı. “İyi, anlatayım çünkü seni öldüreceğim nasılsa” dedi Noel Baba ve nedense birden Margret’in yakasını bıraktı ve derin derin nefes almaya başladı. “Ahhh, biraz sakinleşmeliyim. 10, 9, 8, 7, 6… Ommmmm. Eveeeet, artık sakinim. Şimdi şöyle ki; Biz bir topluluğuz hanımefendi. O gün İtalya’da kendimi özel bir yöntemle öldürdüm. Hohohohoho… Yani geçici olarak. Sonra da bu cebimdeki hayat taşlarından yutarak dirilttim, yani kalıcı olarak. Ha bu arada laf aramızda bu taşları yutması kolay da sonra taşın terki diyar eylemesi zor. Hohohohoho.” Madam Margret, sahte Noel’in bu esprisine gülmediği gibi üstüne kendisine tiksinerek bakıyordu. “Neyse canım, bence komikti. Bu taşlar, Türkiye’de bor madeni çıkan yerlerde bulundu. Ölümsüzlük veriyorlar. Bizler, Kürk Paltolu Noel Babalar olarak bu taşların ticaretini yapıyoruz aynı zamanda. Kürk palto diğer Noel’lerden ayrışmak için… Haa kapiş? Anladın sen onu! Evet bu taşlar mücevherden bile değerli. Şimdi, her şeyi öğrendin. Düş önüme de senden kurtulalım.”
Fakat Noel Baba’nın hesaba katmadığı, Margret’i takibe koyulan Kudrettin Nice’ydi. Noel Baba’nın ağzını kapattığı Margret’i sokağın derinlerine doğru çektiğini gören Nice, bu vahşi adam elleriyle kadını boğacağı sırada yanındaki biber gazıyla Noel Baba’ya müdahalede gecikmedi ve ardından onu bir yumrukta yere serdi. Ölümsüz Noel Baba, tanrıya şükür ki hâlâ bayıltılabiliyordu.
Bu kargaşa esnasında taş dolu poşeti almayı başaran Margret’in tek amacı taşların analiz edilmesi ve bilimsel olarak “ölümsüzlüğün” mümkün olup olmadığının anlaşılmasıydı. “Taş Kardeşliği”nin kendisinin peşine düşeceğini o an düşünebilseydi keşke! Bu macera yeni ve çok daha uzun soluklu bir başkasının kapısını aralarken, polis sirenlerinin sesi eşliğinde Kudrettin Nice’ye teşekkür eden Margret biraz üzgün ancak huzurlu ve gururlu şöyle dedi: “Bu yeni yılda da sahte de olsa bir Noel Baba kaybettik, dostum. Ölümsüzlüğün peşinde bir Noel Baba… Oysa gerçek Noel Baba zaten ölümsüzdür.”
SON