Yeldeğirmeni’ndeki atölyesine konuk olduğumuz Sevil Tunaboylu, eserlerini oluştururken anılarından yola çıkıyor. İlhamını yaşadıklarından alan Tunaboylu, artık yapamayacağı şeyler yerine daha gündelik hayellerin peşinden koştuğunu söylüyor.

seviltunaboylu2

Image 2 of 3

İşlerinin ortaya çıkma süreci ise uzun zamana yayılıyor. Eserlerini oluştururken geçmişteki anılarından yola çıkan Tunaboylu, yıllar içindeki birikimlerinin meyvelerini topluyor: “Çok uzun zamandır anılarımı biriktiriyorum. İlk kişisel sergim de biriktirdiklerimin bir sonucuydu.

Anılarımdan yola çıktığım ve bazı toplumsal sorunlara ulaştığım bir sergiydi. Yine biriktiriyorum ama daha yakın geçmişle ilgili bir şecere tutuyorum şimdi. Bazen malzeme avına çıkıyorum; Tahtakale ve sahaflarda dolaşıyorum. Bazen fotoğraf çekiyorum onun üzerinden çalışıyorum.”

SADECE PAZARA KATKISI VAR

Contemporary İstanbul ile ilgili düşüncelerini sorduğumuzda cevabı gecikmiyor Tunaboylu’nun: “Contemporary İstanbul bana özel bir şey hissettirmiyor. Zaten bu fuar için özel bir iş de yapmadım. Perdesiz adlı işimi sergileyeceğim; geçtiğimiz Haziran’da Elif Gül Tirben’in küratörlüğünde yine Sanatorium’da sergilenmişti. ” Tunaboylu’nun Contemporary İstanbul’a çok da olumlu baktığını söylemek mümkün değil. Bu fuarın sanata katkısı olduğuna inanmıyor: “Bazı uluslararası galeriler ve sanatçılarla tanışmak için iyi olabilir ya da yeni işler görmek için. Pazara bir katkısı var elbette ama sanata ne derece bir katkısı var bilemiyorum. Gittikçe daha çok galeri, kurum ve fuarla karşılaşıyoruz ama sanki daha çok bağımsız alternatif alanlara ihtiyacımız var. Sanat için bu daha önemli.” İstanbul’u çizecek olsa son yaptığı çalışmalarına istinaden en çok siyah, mor ve Prusya mavisini kullanacağını söyleyen sanatçı, eskisi kadar hayalperest olmadığını söylüyor. İşlevsel – gerçekçi hayaller peşinden koştuğunu ifade eden Tunaboylu; “Bu atölye benim için çok güzel bir hayaldi mesela,” diyor ve ekliyor: “Çalıştım ve oldu!” Sanata ilgisi olduğunu çok küçük yaşta anlamış Tunaboylu. O günleri bize şöyle aktarıyor: “Küçükken kısa bir süre babaannemle birlikte yaşadım. Sokağa çıkıp da oyun oynayan bir tip değildim. Bu yüzden hep evdeydim. Evdeyken yapabildiğim yegâne şey de resimdi. Şanslıydım da İlköğretim yıllarında beni yönlendiren akrabalarım oldu. 12-13 yaşındayken Erenköy Güzel Sanatlar Lisesi’nden haberdar oldum. Epeydir resim yapıyordum ama birilerinin beni yönlendirmesiyle yolumu daha rahat buldum.”