Bu sene Bienalde en çok kimlerin ismini duyacağız. Gelecek vaat eden genç yıldılar kimler? Bieanelin yıldız haritasını sizin için çıkardık! Bu sanatçıları ve işlerini görmeyi sakın unutmayın!

ELMAS DENİZ
Carolyn Christov-Bakargiev ile çalışmak nasıl bir deneyim oldu?
Açık olmak gerekirse genellikle işlerim hakkında sınırlı yorumlar duymaya alışkın olduğumdan Carolyn’in yaklaşımı inanılmazdı, hem anlaşılma/anlaşma hissi, hem de işlerim üzerine yaptığı isabetli yorumlar beni çok memnun etti. Çok kıvrak, otorite-hiyerarşi duygusu olmayan bir düşünme şekli var; ben de oldukça düşünce odaklı biriyim; bu karşılıklı paslaşma hali çok güzeldi. Normalde pek çok kişinin yorucu bulabileceği bir diyalog halinin doğallıkla geliştiğini gördüm. İstanbul Bienali için 2012 tarihli bir işimi göstermeyi tercih etti, o yüzden yeni bir işi birlikte üretme deneyiminden ziyade var olan bir işim üzerinden güzel bir diyalog gelişti. “Panoramanın Altında” işimi ilk gördüğünde bienal ekibine dönüp “İşte size bahsettiğim buydu” dedi. Bu çok tuhaf ve güzeldi.
Bienalin konsepti sana neler çağrıştırıyor? Bu seneyle ilgili beklentilerin neler?
Temayı ilk duyduğumda ve İstanbul Bienalleri’ni düşündüğümde, hep karaya ve iki kıta arasına bakarak insan odaklı düşündüğümüzü fark ettim ve en ortada olan ama en az görülen denize bakmayı ve tuzu düşünmeyi çok ilginç buldum. Öyle görünmese de tuzun ve denizlerin hayatımızdaki önemi çok ama çok derin bir konu. Tuzlu su bilimsel bir takım durumlarla harmanlanıyor ve sanat bağlamında zenginleştirilerek yeniden gündeme getiriliyor. Bir de Bakargiev sanki tuzu bir tür dijital dünyayla bağlıyor. Özellikle alt başlık olan “düşünüş biçimleri”, üretim biçimim ve çalışma metodum için neredeyse bir açıklama niteliğinde.
Bienalin genç ve yükselen yıldızlarından biri olarak görülüyorsun, bu durum bienale katılımını nasıl etkiledi? Bir avantaj olarak görüyor musun, zorlandığın anlar oluyor mu?
Ben çok uzun süredir üretiyorum, çok hırslı bir insan da değilim, daha paylaşımcı ve yatay ilişkiler üzerine kurulu bir sanat çevresi bana daha uygun. Zaten motivasyonum çok içe dönük, belli başlı hiyerarşileri ve düşünüş biçimlerini kırma yollarına ve bunların beni nasıl etkilediğine bakıyorum. Esas ilgilendiğim soru şu: “İyi sanat yapabilir miyim? Daha iyi üretebilir miyim?” Yoksa bu yıldız olma, yükselme meselesinin avantaj ya da dezavantaj olup olmamasını düşünmüyorum. Ben sanata başladığımda zaten yıldız olma vaadi olmayan zamanlardı. Yaptıklarımda, yani bu işte gerçekten ciddiyim ve dikkate alındığımda elbette hoşuma gidiyor ama bir şey de değiştirmiyor. Bir tür yoğunluk belki…
Bienal kapsamında Boğaz’ın çerçeveli bir fotoğrafı ve kumunu bir araya getiren bir obje sergiliyorsun. Boğaz’da yürüyüş yaparken aklına gelen bu projeden ve senin için öneminden bahsedebilir misin?
İnsanın çevreye verdiği tahribat ve bunun görmezden gelinmesine takılmış durumdayım. Genel olarak sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada atıklar denizlere, okyanuslara karışıyor. Bienalde yer alan bu işim dışında, bu konu etrafında başka işlerim de oldu. Örneğin, insanın doğaya bakışı ve doğa fikri üzerine Pilot Galeri’de gerçekleşen “Siyah Panteri Görebilmek” sergisi, “Sümerbank (2012)”, “Tek kişilik Yaşam Kalitesi” videosu (2013) hatta bu sene fuarda sergilenecek olan “Hata 1 ve 2 (2015)” ve Sohohouse koleksiyonundaki “Ölmez Çiçek (2015)” gibi birbirinden farklı işlerde de bu konu üzerinde yoğunlaştım. Deniz kenarında büyüdüm ve şimdi o denizler eskisi gibi değil, plastik parçaları plankton sayısını yakalamış durumda. Bizse doğa üzerine görünmez bir güzellik yanılsaması içindeyiz ve tüketim kültürünün gösterdiği yol dışında konuya bakamıyoruz. İşimin ismi, “Panoramanın Atında” ve yeterince söz söylüyor aslında.
İşinin yer alacağı İstanbul Modern binası mimari olarak ve bir sanat müzesi olarak işini nasıl etkiliyor?
Carolyn ile görüştüğümüzde bana işimi bienalin ana mekânlarından birisine koymayı tercih ettiğini söyledi. Bu bienali düşünürken benim işimi, çok önem verdiği Gildo Mereiles’in bir resmiyle birlikte göstermek istedi. Soruya tam cevap vermemiş gibiyim ancak bienal gibi bir çatının, mekânların karakterini değiştirdiğini düşünüyorum; algımız değişiyor. Daha önce İstanbul Modern’de herhangi bir iş sergilemedim, kıyas yapamayacağım. Sanıyorum mekân mimarisinden ziyade, farklı medyumlarda iş üreten biri olarak, tek bir medyumla geleneksel bir sergi mekânında işimi göstermek gözüme daha farklı görünüyor.