Sevgiliyi terk etmekten de bir ofise sıkışıp kalmaktan da çocukluk korkularından, karşılıksız aşklardan ya da ölümden de söz etse, bir ses geziniyor bu hikâyelerin içinde: hınzır bir kız çocuğu sesi.

“Bir kız vardı ofiste, oraya ofis diyen bir ben kalmıştım, herkes için orası ‘şirket’ti, evren demeye dilleri varmazdı. Arı kovanına el sokmak istemediğimden sesimi çıkarmazdım. Hey! Aklınızı mı kaçırdınız siz? Buradan çıkınca başlıyor hayat, demezdim. Bilmezdi onlar yasta olduğumu, gözlerimi hep şiş sanıyorlardı mesela, ben hep gülecim sanıyorlardı. Laf aramızda, akıllarını kaçırmışlardı.”