Madam Margret’in güveni boşa çıkmadı. Helikopteri ustalıkla kullanan Hürkartal Yürür, Durdandungen Osbögrab’ı ve Serbest Dedektif Müfhit’i, iplerde kuruması için bırakılmış bir parça çamaşıra bile zarar vermeden, apartmanlarının çatılarından almayı başardı. Sarkıtılan merdivene tutunarak hızla helikoptere çıkan Serbest Dedektif Müfhit, kısa bir süre sonra sızarcasına uykuya daldı.
Durdandungen Osbögrab ise çok heyecanlıydı ve helikopterin sesini bastırmak istercesine bağırarak konuşuyordu: “Biliyordum, bu olayın er ya da geç karşıma çıkacağını biliyordum.”
“Durdandungen dostum. Ne dediğini duyamıyorum ama bilirsin dudak okumada çok iyiyimdir. Evet, bence de hava beklediğimizden çok daha ılıman. Fakat unutma ki Kars’a gidiyoruz. Sen kalın bir şeyler giymekle iyi etmişsin, pişmanlığa lüzum yok” dedi Madam Margret.
Durdandungen de sabah Madam Margret’le aynı gazeteyi okumuş ve yanında getirmişti. Elindeki gazeteyi bir meşale gibi havaya kaldırarak sallayan Durdandungen, bu kez biraz daha yüksek sesle konuştu: “Evet, evet anlıyorum, bu bir paralel evren çıkmazı olabilir, haklısın. Gazetedeki haberi de unutmayalım. Hayli garip bir olay değil mi? Sence bu bir görünüp bir kaybolan şakacı çocuk Oliver olabilir mi? Ha Margret?”
Madam Margret, dostunun ayaklarına baktı ve biraz daha yüksek sesle “Evdeki lastik çizmelerini giymene gerek yoktu ki Durdandungen, hava soğuyacak olabilir ama yağış görünmüyor. Bazen çok tuhaf oluyorsun doğrusu” dedi.
Bu sırada helikopter onları Ankara’da gara yakın bir otoparkta bulunan helikopter alanına indirmişti bile. Gara geldiklerinde Doğu Ekspresi’nin kalkmasına sadece yarım saat vardı. Üçlü emin adımlarla trene bindi. Yolculuk, tren rötar yapmazsa tamı tamına 24,5 saat sürüyordu. Her biri önce tek başlarına kalacakları yataklı vagonlarına yerleşip ardından restoranda buluşmak üzere sözleşti. Madam Margret, küçük kompartımanına yerleştiği esnada tren de yola koyuldu. Vakit kaybetmek istemeyen ve yanına not defterini alan Madam Margret, koridora adım attığı sırada bir ses duydu. Alttaki ranzanın yastığından müzik yükseliyordu. Madam Margret, yastığı alıp silkeledi ve küçücük bir müzik kutusu yatağa düştü.
“Ah, sanırım tren sahipleri bizlere küçük hediyeler bırakıyor, ne hoş” diyen Madam Margret müzik kutusunu da yanına alarak kompartımanından çıktı. Restoran için uzunca bir koridor boyunca yürümesi gerekiyordu. Dışarısı soğuk, trense hayli sıcaktı. Yürürken pencereye doğru baktı Madam Margret ve buğulanmış camlara muhtemelen çocuk parmakları tarafından yazıldığını düşündüğü kelimeleri gördü. “Bakalım siz yaramazlar neler yazdınız buraya… ‘Burada…sıkışıp…kaldım…beni kurtarın…Sizi…görüyorum…Aynaları…kullanın’ Ah ne tatlı çocuklar bunlar. Bir de oyun icat etmişler” diye kendi kendine konuşarak restorana vardı.
Durdandungen ve Müfhit, dört kişilik bir masaya kurulmuş, bir yandan koyu bir sohbet ediyor bir yandan da kahvelerini yudumluyordu. Madam’ın geldiğini fark etmediler bile. “Dostlarım, bana da bir kahve söylersiniz değil mi? Bakın tren sahipleri böyle bir sürpriz yapmış bana, sizleri de tatlı, küçük hediyelerle şaşırttılar mı?” dedi Madam.
Hayli sarışın Durdandungen, uzun kolunu kaldırıp yüksek sesle “Bir kahve daha lütfen. Sütsüz ve şekersiz” derken garsonla birlikte restorandaki herkesin dikkatini çekmişti. Özellikle de 20’li yaşlarında, eski moda giyinmiş olan genç adamın. Madam Margret’in sorusuna gözlüklerinin ardında kocaman açtığı mavi gözlerinden şaşırdığı anlaşılan Durdandungen: “Hayır Margret, odada hediye filan yoktu. Ya sana hediye bırakılmış mı Müfhit?” diye karşısında oturan arkadaşına sordu. Hayli bronzlaşmış Müfhit’in bu nedenle sinirden kızardığı anlaşılmasa da öfkesi sesine yansıyordu: “Bırakılmış olsa bunu en önce benim fark etmem gerekirdi değil mi dostum?”
Bu sırada onları bir köşeden gözlemekte olan genç adam, çekingen bir tavırla masaya yaklaştı ve öylece kalakaldı. “Kahve hanımefendinin” dedi Durdandungen, kafasını kaldırıp bakmadan. Genç adamı garson sanmıştı.
“Ben Oliver” dedi genç adam, karşısındakilerin tepkisinin bir saniyesini bile kaçırmak istemez bir halde dikkatle üçünün de yüzüne bakıyordu.
Madam Margret, “Ah! Durdandungen ne kabasın. Demek ki bu trende garsonlar siparişi getirmeden önce kendilerini tanıtıyor. Seni tanıdığıma sevindim Oliver. Ne tesadüf ki biz de bir zamanlar Oliver diye birini tanıyorduk değil mi Durdandungen? Tıpkı senin yaşlarında ve üstelik sana çok benzi…” derken bir anda donup kaldı.
“Madam Margret. Ben Oliver’ım” dedi genç adam. “Size bir mesaj verip gideceğim. Bu yolculuğun tadını çıkarın ve evlerinize dönün. Kimder’i ve beni kurtaramazsınız artık.”
“Fakat Oliver, Kimder beni arayabildi, bunu biliyor muydun?” dedi Margret.
“Evet, arayabilir. Hatta camlara notlar bırakabilir. O müzik kutusu gibi minik eşyalar da…” dedi ve devam etti: “Fakat kendisi vücut bütünlüğünü koruyarak bu zamana dönemez. Aslında dilese o zamanda yaşayabilir, fakat hapsolduğunu kabullenmediği için orada da yaşayamıyor.”
Durdandungen’in aklı karışmıştı, “Peki, sen nasıl buradasın?” diye sordu Oliver’a.
“Ben bir istisnayım” dedi ve devam etti Oliver: “Önemli bir görevim var; zaman denetçisiyim ve bunu anlatmak uzun sürer. Yıllar önce ormandan geçtiğimiz paralel evrene beni çağırmalarının nedeni hücrelerimin zaman ve evrenin yıkıcı etkilerine karşı bir şekilde bağışıklığı olması. Ama Kimder öyle değil. Onu ikna edin ve bulunduğu zamanı ve yeri kabullensin, başka çaresi yok. Çünkü sizler o ormandaki aynalı kapıyı yapacak bilimsel yeterlilikte değilsiniz henüz. Lütfen Kimder’e onu hep seveceğimi de söyleyin, Madam.” Bu sırada tren hafifçe sarsıldı ve Oliver yok oldu, sanki hiç orada olmamış gibi.
Duydukları onu sarssa da Kars yolculuğunu kesmemeye kararlı olan ve Ani Harabeleri’ni ziyaret etmek için sabırsızlanan Madam Margret bir yandan da şöyle düşünüyordu: “Belki de Kimder’in kurtulmayı değil, yaşamayı istemesi gerek.” Defterine bir şeyler yazmaya koyuldu Madam. Ve arkadaşları o yazarken onu asla ama asla rahatsız etmemeleri gerektiğini iyi bilirdi. Sustular ve bu sessizliğe yakışır koyulukta beşer fincan kahve içtiler! Madam ise, üç saat boyunca yazdı, yazdı, yazdı… Madam Margret, bu defteri müzik kutusunu bulduğu yastığın içine bırakacaktı ve defterde yazan son cümlenin etkisinden çok emindi: “Yaşadığın yeri değiştiremiyorsan sevdiğin yeri yaşa.”
Arkadaşlarına tek kelime etmeden yanlarından kalkan Madam Margret, koridora çıktı ve buğulanmış camlardan birine Kimder için şu notu bıraktı: “Defteri oku kuzum Kimder. Bu arada, her ne kadar giyinmeyi bilmese de Oliver seni çok seviyor.”