Devam ediyor…

Madam Margret, gözlerini açtığında önce yüksek tavanı, ardından tam tepesinde hayli tehlikeli duran avizeyi gördü. Yataktan doğrulmak istiyor ancak başaramıyordu. Gözlerini etrafta gezdirirken, gümüş rengi ve beyazın ağırlıkta olduğu son derece zevksiz bir seçimin ürünü olduğunu düşündüğü duvar kâğıtları çekti dikkatini. Midesinin bulandığını hissetti ve başının dönmesine meydan okuyup kalktı, tam karşısındaki koyu ahşap pencerede aldı soluğu. Çimenlerin, çiçeklerin ve ağaçların oluşturduğu yeşil bir tabloya bakıyor gibiydi. Havanın aromalı bir kokusu vardı sanki. Derin bir nefes alıp bu kokuyu içine çekti. Artık daha iyi hissediyordu.
Bu motel odasına nasıl geldiğini elbette hatırlamıyordu ancak “dehliz’deki buluşma, Anthony’nin tuhaf talebi ve bayılma” gibi parçaları birleştirince ve bir de hayal meyal duyduğu helikopter sesini bunlara ekleyince zihni yapbozu tamamladı. Nerede olabileceğini anladı ve ürperdi. Koridordan gelen sesler, ne yapacağına dair durmaksızın akan düşüncelerinin nehrinde boğulmaktan kurtardı onu. Kulak kabarttı… Bir erkek ayakkabısına ait olduğunu düşündüğü tok topuk sesleri kapısının önünde kesildi ve dışardan atılan bir zarf, halının üzerinde kayarak neredeyse odanın ortasına kadar geldi.
Zarfın içindeki kâğıtta bir not vardı ve Anthony Löpet’ten geliyordu: “Sevgili Madam, Sicilya’ya hoş geldiniz. Sizi aşağıda, restoranda bekliyorum.”
“Ah, tıpkı düşündüğüm gibi” diye yüksek sesle söylendi Madam. Ortama uyum sağlama konusunda dostlarına hep bir bukalemuna benzediğini söyleyen Madam Margret, “Ancak bir duştan sonra. Yoksa renkten renge giremem” dedi kendi kendine. Fakat hiç hesapta yokken kaçırılmış bir kadındı ve doğal olarak yanında yedek kıyafet yoktu. Gözleriyle odayı çaresizce taradığı sırada ahşap giysi dolabının kapılarının açık olduğunu gördü. Dolabın gıcırdayan kapısını açtığında bir sürprizle karşılaştı. Madam Margret’in bedenine ve dahası zevkine uygun gülkurusu renginde tiril tiril bir gömlek, kırık beyaz renkte ipek ve bol kesim bir pantolon, pantolondan bir ton koyu renkte süet, zarif bir babet… Anthony Löpet, kendisini kaçırması dışında tam bir centilmendi!
***
Madam Margret, her zaman bir şekilde (!) korumayı başardığı tartışmasız şıklığı ve tüm ciddiyetiyle Anthony Löpet’in karşısındaydı şimdi. Ancak Löpet’le konuşmaya başlamadan önce “Bir Kopi Luwak olmaktan ne kadar da uzak ama buna da şükür doğrusu” diye düşünerek motelin üçüncü sınıf filtre kahvesinden bir yudum ve ardından çilekli yoğurdundan da bir kaşık aldı. Löpet, onun söze başlamasını saygıyla bekliyordu. Kumral ve gür saçları geriye doğru taranmış bu İtalyan, iri ela gözlerini Madam’dan alamıyordu. Madam Margret ise, vücudunun, yediklerine tepki vermesini, kan şekerinin dengeye gelmesini ve sakinleşmeyi bekliyordu zira çok sinirliydi. Birkaç dakika böyle geçtikten sonra Madam Margret, elindeki peçeteyle hafif hafif dokunarak dudaklarını sildi ve sözcüklerin hızına pek de aldırmadan konuşmaya başladı: “Anthony, size birçok filmde şahit olup sinirlendiğim bir şekilde hesap sormayacağım. Size ‘Beni ne cüretle kaçırır ve buraya getirirsiniz?’, ‘Bu sana pahalıya patlayacak adamım!’, ‘Hey bana hesap vereceksin dostum, hemen şimdi’ ya da sizin anlayacağınız dilde ‘Hey, heey! Amico mio, sei pazzo, ha?’ gibi replikvâri sözler söylemeyeceğim. Şimdi… Konuyu anlatın bana… Benden sürekli lav püskürten bir dağ için ne yapmamı bekliyorsunuz?”
Anthony Löpet, azarlanmaktan kurtulmuş bir çocuk gibi derin bir nefes aldı ve “Madam Margret, öncelikle Etna’nın yaklaşık 30 kilometre uzağındaki Katanya’da bir moteldeyiz. Bu üçüncü sınıf motelde sizi ağırladığım için üzgünüm, ancak bunu dikkat çekmemek için yapıyoruz. Konumuz Etna. Sicilyalılar bu ateşli kıza ‘Mongibello’ da der. Aslında Mongibello, Şubat ayından bu yana aktif Madam Margret. Benim ‘Etna’yı harekete geçirecekler’ demekteki kastım, yürütülen gizli bir proje olan ‘Sicilya’nın Kaderi Etna’nın Ellerinde’den haberdar olmam. Yani…”
Madam Margret, tam bu noktada Löpet’in sözünü kesti ve “Bir saniye, bir saniye… Diyelim ki böyle bir proje var. Bunu yürütenler kimler? Ben tek başıma böylesine bir ‘gizli projeyi’ nasıl durdurabilirim? Sizin neyiniz var Allasen?” dedi.
“Bitirmeme izin verin Sevgili Madam. Proje, İtalyan, Japon ve ABD hükümetlerinin de bilgisi ve kontrolü dahilinde ilerliyor. Ben, jeologların, volkan bilimcilerin, meteoroloji uzmanlarının, tüm çalışmalarımızın gezegenlere göre zamanlamalarını saptamaları açısından ‘Gökler rehberimiz olsun’ sloganıyla astrologların da içinde bulunduğu bir ekip kurdum. Her neyse… Bakın, Tesla’nın icadını kullanarak Mongibello’nun harekete geçmesine neden olan katmanlara müdahale etmek ve lavı belli bir noktada dondurmak istiyorlar” sözlerini sıraladı Anthony, ellerini biraz gergin bir biçimde saçlarının arasından geçirirken.
“Ah! Demek astrologlar… Onlar bu ekipte olmasaydı gerçekten de işiniz zordu Bayım Löpet. Yani, üç dev ülkenin hükümetlerinin işin içinde olduğu bu projeyi, kurduğunuz bu ekiple durduracaksınız öyle mi?” dedi Madam Margret, dıştan hayli ciddi görünse de içten içe bu çılgın adama gülüyordu.
Birden ayağa fırlayan Anthony Löpet, ellerini sağa sola savurarak adeta kükredi: “Biz durduracağız Sevgili Madam Margret, biz… Sizin de bu ekipte aktif görev almanızı ve ekibin beyni olmanızı istiyorum. Sizin içgüdülerinize, büyük dehanıza çok güveniyorum.”
Madam Margret’in Löpet’ten duyduğu, egosunu okşayan bu sözlerin büyüsünden kurtulması neyse ki kısa sürdü ve içinden “Sanırsam Löpet fena halde aklını çıldırmış” dedikten sonra karşısındaki adamla şefkatli bir ses tonuyla konuştu: “Bakın, Bayım Löpet, bazı konuların bizim zekâmızla ne ilgisi vardır? ABD’nin ya da Japonya’nın ya da İtalya’nın gücü karşısında bizler kimiz ki? Yapılacak en akıllıca şey, belki de buradan uzaklaşmaktır. Ne dersiniz? Gelin bir süre benim konağımda dinlenin. Lav dediğiniz, elinizi yakacak bir soba değil. Ucuzluktan alışveriş bile yapsanız para harcamış olursunuz, dostum. Anlıyorsunuz ya?”
Anthony Löpet, huzursuz bir şekilde yerine oturdu ve elbette Madam’ın son sözlerinden hiçbir şey anlamadı.
Bu sırada Madam Margret’in dikkatini masaya yaklaşmakta olan ikisi baştan aşağı beyaz, ikisi tamamıyla siyah giyinmiş dört adam çekti. “Hepsi ya kel ya da saçlarını kazıtmış. Hepsi orta boylu ve hafif göbekli. Biraz daha benzeseler dördüz olduklarını düşüneceğim!” diye geçirdi içinden Madam.
Aralarından en çok parfüm sürmüş olan siyahlı adam Madam Margret’e “Hanımefendi, bizimle gelir misiniz lütfen?” dedi.
Bu kez öfkeli bir şekilde ayağa fırlayan Anthony Löpet, “Hayır, hayır, hayır. Sakın bize yaklaşmayın! Madam Margret, onlara inanmayın. Size benim deli olduğumu söyleyecekler. Ama hatırlayın lütfen, hatırlayın! Komplo Teorisi’ndeki taksici için de öyle dememişler miydi? Tüm anlattıklarım doğru. Ah Madam, işte bu yüzden beni yok edecekler” diye bağırıp çağıradursun, iki adamın sıkıca tuttuğu Löpet’e beyazlılardan biri elindeki iğneyi yapmıştı bile.
Madam Margret’in macera düşkünü ruhu dahi, doz aşımı yaşamıştı. Margret, dünyayı algılayan beyninin tam da o anda, hata veren bir bilgisayar gibi olduğunu düşündü. Biraz sonra ekranı kararacak bir bilgisayar.
***
Gözlerini açtığında havuz başında uyukluyordu Madam Margret. Her şey birbirine karışmıştı. Güneş tepedeydi ve hemen yanı başındaki masada duran limonata dolu bardak soğuktu. Üzerinde uzun beyaz elbisesi vardı. Neler olmuştu böyle ya da olmamış mıydı? Masadaki gazeteye takıldı gözü. Bir yanardağ fotoğrafının basılı olduğu gazeteye… Haberi okudu hızlıca: “İtalya’nın güneyinde Sicilya Adası’nda bulunan ve Şubat ayından bu yana aralıklarla aktif olan yanardağ Etna, yeniden ve bu kez çok daha güçlü bir biçimde faaliyete geçti. İtalyan Ulusal Jeofizik ve Volkan Bilimi Enstitüsü, Etna ve civarı için turuncu alarm vermişti. Katanya’nın boşaltılmasını isteyen yetkililer, dağın lav püskürtmeyi sürdürmesi nedeniyle oluşan kül bulutlarından ötürü, Katanya’daki havalimanının uçuşa kapatıldığı bilgisini de verdi.”
Madam Margret, tüm bu yaşadıklarının bir rüya olduğunu düşündü ki gazetenin tarihi dikkatini çekti, 12 Nisan 2017. Fakat aylardan Mayıs’tı. Cep telefonu, mesaj uyarısıyla titredi. Madam telefonun ekranına baktı ve donakaldı: “Yaşadıklarının bir rüya olmasına inanmak senin ve sevdiklerin için hayati bir seçim olacaktır. Tıpkı Anthony Löpet’in göreceği tedaviden sonra, teorisinin kendi deliliğinin ürünü olacağına inanması gibi.”
Madam Margret, bu kimliği meçhul tehditkârla ilgili yapabileceği bir şey olmadığını biliyordu. Yaşadıkları gerçek de olsa, çaresiz kendisini bunun rüya olduğuna inandıracaktı. Ancak artık bir şeyden emindi, tüm komplolarda bir gerçeklik payı vardır. Ve onu tedirgin eden ünlü bir sözü hatırladı: “Paranoyak olman takip edilmediğin anlamına gelmez!”

 

Madam Margret’iinstagramvefacebookhesabından takip edebilirsiniz.