Oyun Atölyesi’nin yenisi “Kundakçı”, “Güleriz ağlanacak halimize” deyiminin tam karşılığı… Önümüze gelene kadar bir hayli iyi pişirilen oyunun hikâyesini, “Kundakçı”nın yönetmeni ve oyuncusu Muharrem Özcan’dan dinliyoruz.

FOTOĞRAFLAR: OYUN ATÖLYESİ ARŞİVİ

ga

Grigoriy Gorin’in Türkçe’ye “Herostratos’u Unutun” olarak çevrilen oyunu, Oyun Atölyesi tarafından “Kundakçı” adıyla bu sezon sahneye taşınıyor. Muharrem Özcan, yarattığı Kral Tsafernes karakteriyle insanda tekrar tekrar izleme isteği uyandıran hayli şenlikli oyunun aynı zamanda yönetmeni. Özcan’a göre metnin çekici olmasının sebebi son derece basit: Yaşadığımız dönem ve coğrafyada toplum ve birey olarak maruz kaldığımız temel dertlerimizle paralellik göstermesi.

Seyirciye sorduğunuz soruyu size sorarak başlamak istiyorum: “Kutsal Artemis Tapınağı’nı kundaklayan Herostratos bir zorba mı, kahraman mı?”
Prometheus’un Olympos tanrılarından ateşi çalıp insanlara vermesi eğer bir kahramanlık öyküsü ise Herostratos’un uğradığı tüm haksızlıklara karşı kendi varlığını oluşturmak için kutsal Artemis Tapınağı’nı yakması da, tanrısallığın ve din olgusunun tabu olmadığını, tartışılabilir olduğunu göstermesi açısından bir kahramanlık hikâyesidir. Bu eylem onu kişisel bir “şöhret aşkı” meraklısı olmaktan çıkarıp, çarpık sisteme başkaldıran bir “öteki kahraman” olarak okumamızı gerektirir. Ne var ki Herostratos da zamanla; ötekileştirildiği, ikiyüzlü, kıyıcı sistemin önemli bir çarkına dönüşmekten kendini alamaz. Dolayısıyla “kahramanlıkla” başlayan hikâyesi, “zorbalıkla” devam eder.

Peki, Grigoriy Gorin’in bu eserinde sizi çeken ne vardı?
Oyunu okuduğumda beni en çok heyecanlandıran unsur, hikâyenin ve tartıştığı meselenin yaşadığımız dönem ve coğrafyada toplum ve birey olarak maruz kaldığımız temel dertlerimizle paralellik göstermesiydi. Ayrıca bu derdi anlatırken yazarın kullandığı dil ile oyunsu ve göstermeci bir atmosfere dönüşebilecek metin yapısı da ilgimi çekti.

Neredeyse bütün oyuncular zorluk dereceleri farklı da olsa birer enstrüman çaldı, şarkı söyledi. Hatta bir şarkı var ki ona bayıldık. Siz de çalışırken çok eğlenmiş gibiydiniz…
Çalışırken gerçekten çok eğlendik ama aynı zamanda çok da disiplin gerektiren bir süreç yaşadık. Kullanılan enstrümanlar, bu oyuna dair kurduğum dünyanın birer parçası haline dönüştü. Sadece sahne geçişlerinde değil, oynanan sahneyi destekleyen anlatım araçları olarak da kullanıldılar. Sözü ve bestesi bana ait olan “Kundakçı” şarkısı, devamındaki sahneyi dramatik anlamda beslemesinin yanı sıra anlatılan meselenin seyirciye doğrudan aktarılabilmesi için de eğlenceli ve etkili bir yol oldu.

Kral Tsafernes karakterine getirdiğiniz yorumla bizi epey güldürdünüz. Kendi adıma orkestradan kalkıp kral oluşunuzu iple çektim. Otoriteye gülmek seyircide ciddi bir rahatlama sebebi sanırım. Bu konuda neler söylersiniz?
Otoritenin ikiyüzlülüğünü, çıkarcılığını ve sahip olduğu gücü kaybetmemek, katlamak adına nasıl bir kıyım gerçekleştirebileceğini net olarak göstermeye çalıştım. Başarabildiysem ne mutlu… Gülmek önemli bir eylemdir ve insan her türlü etkiye kendiyle, yaşadığı hayatla ilişkilendirebildiği; tanıdığı, bildiği, tanımlayabildiği ölçüde reaksiyon gösterir. Bu anlamda seyirciyle ortak bir atmosfere dâhil olmak, olası hatalarımızı saklamak yerine paylaşmak, temel olarak sahne ve seyirci arasındaki mesafeyi ortadan kaldırmak üzerine kurmaya çalıştım oyunu. Yani hayatı birlikte yaşadığımız gibi, bu oyunu da seyircilerle birlikte oynuyoruz.

Oyunun prova notları arasında ilgimi çeken bir ayrıntı oldu. Deniyor ki notlarda, “Rahibe Erita’nın şiddetinin ve öfkesinin sahneye taşması üzerinde çok duruldu.” Erita’nın öfkesi neden bu kadar önemliydi?
Tüm çağlarda din olgusu, toplum üzerinde iktidarın kullandığı bir silah olarak önemli işlev gördü. Ödül ve ceza sistemi üzerine kurulu tüm dinlerin kuralları, öğretileri, iktidar ve toplum arasında, tek tarafın çıkarlarına uygun ağır bir sözleşmeye dönüştü. Temelinde hoşgörü ve insan sevgisi olması gerekirken, sektörleştirilerek, bireylerin ve iktidarın çıkarlarına hizmet eden robotlara dönüşmesi sağlandı. Erita, Artemis Tağınağı’nın baş rahibesi. O, hitap ettiği kitle üzerindeki otoritesini “korku” aracılığıyla yapılandıran bir şarlatan. Bir din tüccarı. İktidarla kurduğu ilişki de aynı oranda çıkar ortaklığından başka bir şey değil. Artemis adına yapılan tapınak kundaklanırken, tanrıların buna engel olamaması, halkın gözündeki otoritesine dair ciddi oranda güç kaybetmesine neden olabilir, kendisi bunun endişesini taşıyor. Bu da onda haliyle panik, şiddet ve öfke yaratıyor.

EMR_7829

“OYUNCU OLARAK OYUNA SONRADAN DÂHİL OLDUM”
Bu kadar yoğun içerikli bir oyunu kısa sürede çıkardığınızı biliyoruz. Yoğun tempoda geçen çalışmalar, oyunculuk ve yönetmenlik maceranıza ne gibi katkılarda bulundu?
“Kundakçı”, sadece 35 provada çıktı. Yoğun, yorucu ama bir o kadar da eğlenceli bir süreç yaşadık. Prova öncesi sahne üzerinde kuracağım dünyayla ilgili olarak ciddi bir hazırlık süreci geçirdim. Araştırmalar, okumalar, metin üzerinde yapacağım değişiklikler, nasıl bir anlatım ve matematik üzerine oyunu yorumlayacağım konusunda hazırlığım tamdı. Böylelikle provaya başladığımda daha rahat ilerledim. Hem insani hem de mesleki olarak gerçekten harika bir ekiple çalıştım ve bu da bir yönetmen için büyük bir nimet. 25. provada bir oyuncu değişikliği yapmak zorunda kaldık ve 10 gün kala ben dâhil oldum. İster istemez benim için keyiften çok stresli bir 10 gün oldu ama sonuçta mutluyum.

Bir tiyatro seyircisi olarak bana göre bir yönetmenin farkı, metni sahneye taşırken getirdiği yorumlarda, çözümlerde ve buluşlarda saklı. Bu metini sahneye taşırken en çok sevdiğiniz yaratımınızı ve çözmekte en çok zorlandığınız konuyu bizimle paylaşır mısınız?
Sahne üzerinde oyuncunun oynamak dışında başka maharetlerini görmek ve bu maharetlerini oyunun derdini anlatmak adına doğru ve etkili bir biçimde kullandığına ikna olmak beni çok heyecanlandıran bir mesele. Dolayısıyla bu oyunda, oyuncuların oynamak dışında beden-ses-enstrüman çalma gibi maharetlerini oyunun ortak dili haline getirmek mutluluk verici. Zor olan kısım da aslında yine bu meseleyle ilgili. Oyuncuların enstrümanlarla müzikleri icra etmesi bir yana, sahneye aynı anda girip aynı anda çıkması bile başlı başına ciddi bir çalışma gerektiriyor. Bunu gerçekleştirebilmek ve tutarlı hale getirebilmek için çok fazla mesai ve emek harcadık. Oyun sahnelendikçe bu anlamda daha da rahatladığımızı ve yetkinleştiğimizi hissediyorum. Bu çok keyifli…

Oyunla ilgili şu güne kadar aldığınız en ilgi çekici eleştiri ve yorum ne oldu?
Genel olarak oyunun derdinin net olarak anlaşılması ve kurulan dünyanın şenlikli, eğlenceli bir anlatımının olması, seyirci üzerinde gayet olumlu bir etki bırakıyor. Gerek sosyal medya aracılığıyla gerek mail yoluyla gerekse yüz yüze yapılan yorumlarda memnuniyetlerini dile getiren çok seyircimiz var. Geçenlerde bir çift, sokakta beni durdurup oyunla ilgili olarak tebrik etmek istedi. En ilginç olanı sanırım buydu çünkü sokak hayattır. Hayatın rutin koşturmacası içinde sokakta durdurulup oyun aracılığıyla ortak bir ilişki kurmak mutluluk vericiydi.

Çok lezzetli bir oyun izledim, bir tabak daha olsa yerdim. Ekibi sizin nezdinizde bir kez daha tebrik etmeme izin verin. Ellerinize ve emeğinize sağlık…
Güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim. Sizin de ayaklarınıza, alkışlayan ellerinize sağlık…