Sinirleri bozuk olmak (çalkantı), sinir olmak (öfke), sinirleri gerilmek (gerilim), sinir stres sahibi olmak (üzüntü)… Sinir sistemimiz, duyularımızın, yani dünyayla ilişkimizin ve duygularımızın temeli. Kimyası, fiziği tamamen farklı olsa da, aynı etkileşim ve duygular “ahtapotta bile var” diyor bilim.

“Nöro”, sinirlere ait tanımlama yapmak için kullanılan bilimsel bir önek. Bundan tam dört yıl önce önde gelen bir grup bilişsel nörobilimci ve diğer bilim dallarından uzman, Stephen Hawking’in de altına imzasını attığı bir açıklama yayınlamıştı.* İngilizce’de insan dışındaki hayvanlar anlamında başvurulan “nonhuman animals” tabirini kullanarak, tüm hayvanların hislere sahip olduklarını, yani bizim gibi korku, mutluluk benzeri duyguları yaşadıklarını, bilince sahip birer varlık olduklarını açıklamışlardı. “Cambridge Deklarasyonu” olarak tarihe geçen açıklamada bilim insanları özetle, beyinde neokorteks merkezinin bulunmayışının bir organizmanın duygu durumları yaşamasına engel olmadığını söylemişlerdi.
Araştırma ve gözlem bulguları, bilinç durumunun nöroanatomik, nörokimyasal ve nörofizyolojik alt katmanlarının ve hatta bunlarla ilintili olarak bile isteye bir tavrı sergileme kapasitesinin hayvanlarda da bulunduğunu gösteriyor. Bu ne demek? Bilinci yaratan nörolojik alt katmanlara tek sahip olan insan değil demek. Deklarasyonda “Tüm memeliler, kuşlar ve ahtapot dâhil pek çok diğer canlı da bu nörolojik alt katmana sahip” deniyor. (Geçtiğimiz günlerde ahtapotların şimdiye kadar tespit edilmemiş, insanınkinden daha karmaşık bir DNA yapısına sahip olduğu anlaşıldı.)
Dünya üzerindeki pek az dinsel ve felsefî öğreti bizi kandan ve acıdan uzak bir hayata büyütüyor. Ya da belki, hatta bence, bu öğretileri bize aktaranların ancak pek azı kan akıtmak ve acı vermekten uzak bir yaşam seçilmesi gerektiği fikrî derinliğine ulaşabildiğinden, “hayvan” ile “et”in farklı şeyler olduğu algısıyla büyütülüyoruz. İlk öğretileriyle öldürmeyi yasaklayan ve gezegene en yumuşak yaklaşımlı dinlerin başında olan Budizm’de dahi vejetaryenlik konusunda fikir birliği yok. Çünkü hayvanı kesmek, vurmak, bazı Budistler için de “öldürmek” kapsamına girmiyor.
Oysa bilim, sinir sistemi gibi “soğuk” bir yoldan ilerleyerek bile hayvanların da ölmekten korktuğunu, sevildiğinde mutlu olduğunu, hor görüldüğünde üzüldüğünü anlatıyor artık bize. Sağlamasını yapmak da çok kolay. Sokaktaki hayvanların davranışlarını gözlemleyin. İnternet hayvan fotoğraf ve videosu dolu, biraz sörf yapın.
Sonra, yarın tabağınızdaki ete bakın. Bir parça “Ayy, çok sinirli, çiğnenmiyor!” olmak için gerçekten seve seve mi vermiştir tek hayatını? Vejetaryen olmak suretiyle vicdanını rahatlatıp üstüne üstlük kan değerlerini düzeltmiş biri olarak, değmez diyorum. İkna olmuyorsanız, iki ay sonra yine bir “Kurban” bayramını “kutlayacağız”. Kesim alanına gidip bir dananın gözlerine bakın.

Cambridge Bilinç Deklarasyonu, Philip Low tarafından yazılmış, Jaak Panksepp, Diana Reiss, David Edelman, Bruno Van Swinderen, Philip Low ve Christof Koch tarafından edit edilmiştir. 7 Temmuz 2012’de İngiltere’nin Cambridge Üniversitesi’nde insanlarda ve insan dışındaki hayvanlarda bilinç üzerine düzenlenen konferansta Stephen Hawking’in de desteğiyle duyurulmuş ve konferans sonunda katılımcılar tarafından imzalanmıştır.