Keyifli müzik festivallerinden tanıdığımız Grant Gee, bu kez Orhan Pamuk’un “Masumiyet Müzesi” uyarlamasıyla karşımıza çıkıyor. “İnnocence of Memories”, bir kitap uyarlaması olduğu kadar bir İstanbul ve Orhan Pamuk belgeseli aslında. Filmdeki İstanbul, çok tanıdık ve bizden. İstanbul’a geldiği anda aşık olan yönetmenle şehir deneyimini ve Orhan Pamuk’u konuştuk.

innonce of memories

 

Öncellikle birçok müzik belgeseli, videosu ve konser filmi çektikten sonra sizi bir kitap uyarlaması yapmaya iten ne oldu? Bu filmi önceden yaptığınız filmlerle nasıl ilişkilendiriyorsunuz?

“Innocence of Memories”in önceki müzik filmleriyle güçlü bir bağlantısı olduğu söylenemez. Ama her filmimde mekân kavramının ve manzaraların ilgimi çektiğini söyleyebilirim. Yaptığım müzik belgesellerinde de grubun mekânla ilişkisini incelemeyi seçiyordum. Ancak projenin çıkış noktası İstanbul’a ilk seyahatim üzerine oldu. Bu şehir beni çok heyecanlandırdı ve Orhan Pamuk’un kitaplarını okumaya başladım. Kitaptaki Masumiyet Müzesi’nin gerçek bir müze olarak açıldığını duyduğumda, bununla ilgili bir şeyler yapmak istediğime karar verdim.

 

O zaman Orhan Pamuk’un diğer kitaplarını da okudunuz, değil mi?

Evet! “İstanbul” kitabından başlayıp sırayla tüm kitaplarını okudum.

 

Neden “Masumiyet Müzesi”ni uyarlamayı tercih ettiniz?

İstanbul’da kesinlikle bir şey çekmeliydim ve bu şehirde çalışmak zorundaydım. Masumiyet Müzesi’nin açıldığı haberini aldığımda henüz kitabı okumamıştım ve Pamuk’un böyle bir şey üretebilmiş olmasından çok etkilendim ve heyecanlandım. Orhan’a yazıp bu konuda bir film yapmak istediğimi söyledim.

 

Tepkisi nasıl oldu?

Bir yazar ve mekân ilişkisi hakkındaki filmim Patience’ı izleyip çok beğendiğini söyledi. Oradan ilerledik.

 

Sizi Orhan Pamuk kitaplarına çeken şey İstanbul mu oldu?

Evet. Orhan’ın ilk kitabını okuduğumda İstanbul’daydım. Dolayısıyla şehir algım en baştan itibaren onun hayal gücüyle yoğrulmuştu. Bu da gerçekle kurgu arasındaki ayrımı yapmamı zorlaştırdı.

 

Filmin hazırlık süreci nasıl ilerledi? Mekânlara nasıl karar verdiniz?

Orhan’ın kitaplarını okuyup her bahsettiği mekânı ve sevdiği manzaraları dev bir İstanbul haritasına işaretlemeye başladım. Rotaları çıkardım. Sonra Orhan da bu haritaya bazı mekânlar ve rotalar ekledi.

 

İstanbul’u gece göstermeyi seçmenizin sebebi nedir?

Öncelikle Orhan’ın “Öteki Renkler” kitabındaki makalelerinde, gençken yazı yazdığı zaman gece çalışmayı tercih ettiğini anlatıyordu. Sabah 04.00’e kadar ofiste çalıştıktan sonra eve yürüdüğünü ve kitaplarındaki atmosfere bu yürüyüşlerde karar verdiğini söylüyordu. Ayrıca müze çok karanlık olduğu ve ışık almadığı için de sokak görüntülerinin karanlık olmasını tercih ettim. Zaten gecenin çok daha güzel göründüğünü düşünüyorum. Siyah bir arka planda İstanbul’un rüyaya benzer havasını daha net verebildim. Gündüz çekimiyle ilgili her şeyin daha zor ve daha kalabalık olması da bir etkendi tabii. Ama asıl sebebi müzeye benzetmekti.

 

İstanbul’daki müzelerle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Topkapı Sarayı’na gittim. Orhan’ın dediği gibi, birer roman gibi ilerleyen, küçük ve günlük birer hikâye anlatan müzeler İstanbul’da yok. Çok fazla gezmedim ama büyük müzeler yalnızca devletin hikâyesini ve tarihi zaferleri anlatıyor. Orhan’ın Avrupa’da gezerken gördüğü ve daha küçük hikâyeler anlatan, Paris Edith Piaf müzesi gibi müzeler de olmalı. İstanbul’da Masumiyet Müzesi dışında böyle bir müze göremedim. İşçi sınıfının günlük hayatına değinen, evlerinin içine giren müzeler bana büyüleyici geliyor.

 

İlk İstanbul deneyiminiz nasıldı?

Bunu açıklamak biraz zor. !f davetlisi olarak İstanbul’a geldim. Film festivalinde bulunduğum için, bunun da diğerleri gibi olacağını, üç gün film izleyip, turistik yerleri gezip eve döneceğimi düşünüyordum. İstiklâl Caddesi’ne ayak bastığım anda çok daha ilginç görüntülere sahip bir Soho’da olduğumu düşündüm. Daha önce gittiğim hiçbir şehre benzemiyordu. Hem çok heyecan verici ve güzeldi, hem de tüm bu güzelliklerin yok olduğunu görmek trajikti. Milyonlarca insanın arasında hissettiğimiz mütevazılık, 30.000 insanın dip dibe olduğu bir yerde çıkan sesin garip bir fısıltıya benzemesi… Her şey büyüleyiciydi. Oldukça yorucu yanlarının olduğunun da farkındayım ama bu da deneyimin bir parçası.

 

Orhan Pamuk’u ekranlardan göstermeyi seçme sebebiniz neydi?

Orhan’ın yaptığı röportajları toplayıp yayınlamak istedim ama farklı diller ve farklı görüntülerde olmasını istemedim. O yüzden Orhan’la bir söyleşi programı bölümü çekmeye karar verdik. Jeneriğini bile hazırladık. İstanbul’la ilgili bana en garip gelen şeylerden biri televizyonların yaygınlığı olmuştu. Hangi saatte nereden geçersem geçeyim, girdiğim dükkânda mutlaka bir televizyon oluyordu. Genelde futbol izlenen bu ekranlarda Orhan olsa ne olur diye düşündüm. Yaptığım şey, onu bir sergi haline getirmekti aslında.

 

İstanbul’la ilgili başka projeleriniz var mı?

Olmasını çok isterim. Bir noktada Anadolu’da çalışmak da isterim. Bu aralar en çok ilgimi çeken şehir Kars. Ama kesin bir şey yok.