Synth-Pop’un Kanadalı usta ismi Owen Pallett, 19 Aralık’ta Salon İKSV sahnesine konuk oluyor.

Owen Pallett’i aranızda henüz tanımayan, müziğine aşina olmayanlar olabilir. Zira o sıra dışı yeteneklerden bir tanesi. Kanadalı müzisyen klasikten synth pop’a uzanan hatta bu türleri ustalıkla birbiriyle aynı anda kullanabilen nadide isimlerden. Onu merak edenlerle canlı canlı dinlemek isteyenler ve 2010’da İstanbul’daki konserini kaçıranların şimdi ikinci bir şansı var. Owen Pallett 19 Aralık’ta Salon İKSV sahnesine konuk oluyor. Ama önce bizi kırmadı, sorularımızı yanıtladı.

Son albümünüze “In Conflict” adını verdiniz. İsmi seçerken sizi etkileyen ne oldu? Hayatınızda belli bir döneme ya da bir olaya atfen mi bu ismi seçtiniz?
“In Conflict” kişinin kendi içinde bulunduğu farklı ruhsal dönemlere gönderme yapıyor. Bu albüm belli bir fikri ya da olayı anlatan bir albüm olmadı. Sözleri de kurgulayarak yazmadım. “In Conflict” belli bir olayı anlatmıyor ama her bir parça farklı olayları ilham alarak oluşturduğum bir bütün daha çok, tek seferde yazılmış bir albüm değil.

“In Conflict”te Brian Eno ile birlikte çalıştınız. Onunla çalışma fikri nasıl ortaya çıktı? Eno’yla çalışmak nasıl bir süreç?
Brian Eno, Heartland albümümü çok sevmişti ve onunla kürete ettiği bir müzik festivalinde tanışma fırsatı elde ettim. Çok iyi anlaştık ve ona benim için “In Conflict”te arka vokalleri yapması için bir teklifte bulundum ve kabul etti. Fakat albüm hazırlıkları sürerken sadece arka vokalleri değil, tüm parçalarda farklı bölümleri üstlenmiş oldu. Tüm parçalardaki gitar ve piyanonun hâkim olduğu bölümler ona ait. Eno’nun son derece titiz ve aktif bir çalışma prensibi var ve bu çok ilham verici özellik. Ona tüm albümü gönderdim ve istediği gibi çalışması için hiç müdahale etmedim. Aşağı yukarı her gün en az iki parça yolladı ki bu son derece etkileyici! Eno’nun dâhil olduğu her şey muhteşem oluyor. Onunla çalışmak büyük bir zevk ve şeref benim için.

Müzik kariyerinizde bir süre sonra farklı filmler için film müzikleri yapmaya yöneldiniz fakat bir yandan da solo çalışmalarınıza devam ettiniz. Eğer ikisi arasında bir seçim yapmanız gerekse hangisini yapmaktan daha fazla keyif aldığınızı söylersiniz?
Kesinlikle solo çalışmalarımdan daha fazla keyif aldığımı söyleyebilirim. Elime geçen fırsatlar için minnettarım, ayrıcalıklı hissediyorum tabii; sonuçta bu tip işlerden çok iyi kazanç sağlanıyor ve müziklerini yaptığım filmleri izlemek benim için çok daha keyifli fakat film müzikleri bestelemek çok zevkli değil. Aslında geriye dönüp baktığımda her biri benim için çok değerli ama başına oturup çalışmaya başladığınız zaman bu işin ne kadar zor olduğunu ve sonunda çok da tatmin edici olmadığını görüyorsunuz.

86. Akademi Ödülleri’nde “Her” için yaptığınız film müzikleriyle “En İyi Film Müziği” dalında aday oldunuz ve 2006’da da Polaris Müzik Ödülü’nü kazanmış, Arcade Fire’ın “The Suburbs” albümündeki çalışmalarınızla da Grammy’i kazanmıştınız. Genel olarak bu tip çalışmaların büyük ödüllerle değerlendirilmesini nasıl karşılıyorsunuz?
Bence çok eğlenceli. Bu tip büyük ödüllere aday gösterilmek onur verici ve enteresan aslında ama çok büyük bir önemi olduğunu da düşünmüyorum. Ben “İyi bir iş çıkardım mı? İnsanları eğlendirebildim mi? Bu iş için yeterince emek harcadım mı?” gibi konularla daha çok ilgileniyorum.

2010’da kendi Twitter hesabınızdan bir tweet atarak Arcade Fire’ın “The Suburbs” albümünün o güne kadar üzerinde çalıştığınız en iyi albüm olduğunu söylemiştiniz. Bugün bu albüm hakkında aynı hisleri taşıyor musunuz yoksa tacı başkası mı devraldı?
Zor soru! Ben son olarak yaptığım “Her”, “Reflektor” ve diğerleri de dâhil tüm işleri çok seviyorum ve onlar üzerinde çalışmaktan zevk alıyorum fakat sanırım “The Suburbs” benim için her zaman farklı bir yerde olacak. Belki de olmayacak. Belki de bir sonraki projem ayaklarımı yerden kesecek kadar beni mutlu eder… Emin değilim.

Diğer prodüksiyonlarınız için kullandığınız isim olan “Final Fantasy” ve parçalarınızın bazıları video oyunlarına ya da bilimkurgu hikâyelerine gönderme yapıyor. Çocukluğunuzdan hatırladığınız ve favoriniz diyebileceğiniz bir oyun ya da hikâye var mı?
Aslında var diyemem. Fakat çok uzun süredir Java altyapılı oyunlarını oynuyorum.