Nasıl ki, bir ürün ve hizmet markasının tüketiciye söylediği ile yaptığı uyumsuz olduğunda başarısızlık ise sizin de sosyal medyada yansıttığınızla gerçek hayatınızda yaşadıklarınız arasındaki tutarsızlık evrendeki şarkınızın ritmini bozar. Ritminizi tekrar yakalamaya hazır mısınız?

Kitap okumanın mevsimi olmaz ama nedense yaz aylarında daha çok okuyorum. Elimdeki son kitap Alan Cohen’dendi. Yazar, ruhsal dünyamıza sorular soran kitaplara imzasını atıyor. Çok verimli yazarlardan biri. Bir hikâyesi ile karşılaştım, aynen aktarıyorum…

Bu hikâye beni (mesleki rahatsızlık olduğunu peşinen kabul ediyorum) markaların parmak izleri, kişisel markamız konularına ve “evrendeki şarkımız bizim markamızın neresinde?” sorularına götürdü. Sonuçta her şey ve herkes hızla birbirine benzerken, asıl aradığımız farklılaşmak, ayırt edilir olmak değil mi? Hepimizin varlığımıza ait bir şarkısı var ise o şarkı aynı zamanda bizim kişisel markamız olmuyor mu? Aslında bizi toplumla, evrenle uyumlayan davranışlarımız, tercihlerimiz, vaatlerimiz ise tüm bunlar bize ait MARKA’nın tanımını oluşturmaz mı?
Marka; yaşama dair, inandığınız felsefeniz, hayat duruşunuz olarak tanımlanabilir. Sadece ürün ve hizmetler için değil tüm renklerin hızla kaybolduğu günümüzde, kendimizi ifade etmenin en kolay yolu olarak bile düşünülebilir. Marka olmak için sadece zarfın değil, mazrufun da hedef kitle tarafından kabul görmüş, tercih edilmiş olması ve uzun dönemde bu hedef kitleye aynı vaadi yaşatma gerekliliği de kaçınılmazdır.
Bu tanımı kendi hayatımıza uyarlarsak şöyle diyebiliriz: Hayata dair donanımımız ile çevremiz tarafından nasıl algılandığımız, nasıl ki ortak hayat dilimine kattığımız tek bir cümle ile ifade ediliyorsa kendi markamızın anahtarını da öyle oluşturuyor. Instagram hesabınıza bu gözle baktınız mı hiç? Orada kendi markanızla ilgili bir hikâyeyi izleyicilere sunuyorsunuz. Peki sunduğunuz, sizin evrendeki şarkınızla uyumlu mu?
Özgün olmak, fark edilir olmanın en güçlü kriteri. Ve bu özgünlük de ancak kendimizi tanımakla mümkün. Dostlarımız, maneviyatımız, eğitim ve kültürel değerlerimiz, ailemizden gelen ve genetik kodlarla taşıdığımız ne kadar hazinemiz var ise hedeflerimizi, hayallerimizi ve var oluş amacımızı gerçekleştirmek için çalışır, yeter ki biz farkına varalım. Bilir misiniz; bebek yeni doğduğunda topuk izi annesinin parmak izi ile aynıdır. Evren böyle mucizeleri saklarken bizim tek yapmamız gereken kendi mucizemizi tanımlamak olmalıdır. Ve bu bile hepimizin birer marka olduğunun kanıtıdır. Yeter ki MARKA DEĞERİMİZİ, kendi özgünlüğümüzde ifade edelim.
İnsan olmanın ne demek olduğunu sorguladığımız bir çağdayız. Vicdanın, etik değerlerin, maneviyatın, ruhsal gelişimin en çok sorgulandığı bu çağın, “teknoloji” dediğimiz ve aslında her şeyi kontrol altına aldığımızı zannettiğimiz bir döneme denk gelmesi ne kadar ilginç, değil mi?
Sonbahar hüzün değildir benim için, yeni bir başlangıçtır. Üşengeçlik, havailik ve yaz uçuculuğunun bittiği bir başlangıç. Yaz aşklarının daha kalıcı sarılmalara dönüştüğü daha romantik bir başlangıç. Ağustosun son günlerinde doğum günümü kutlayıp da yeni yaş hedeflerini sıraladıktan sonra eylülün serinliği iyi gelir bana…
Güzel geçsin…

Sizin Şarkınız Çalıyor

Bir Afrika kabilesinde, bir kadın hamile olduğunu anladığında, bir kaç arkadaşı ile vahşi ormana gider ve onlarla birlikte dua eder, meditasyon yapar. Bebeğin şarkısını duyana kadar… Hepsi de şunun farkındadır: Her ruhun, kendi benzersiz lezzetini ve amacını ifade eden bir titreşimi vardır. Anne adayı bu şarkıyı ruhunda hissettiğinde, hep birlikte yüksek sesle söylerler. Sonra kabileye geri döner ve herkese öğretirler.

Bebek doğduğunda, kabile toplanır ve bebeğin şarkısını ona söyler. Daha sonra, çocuk eğitim çağına girince kabile yine toplanır ve çocuğun şarkısını söylerler. Çocuk ergenliğe geldiğinde, evlendiğinde kendi şarkısını duyar. Nihayet, doğumda olduğu gibi, ölüm döşeğinde de arkadaşları ve ailesi etrafında toplanır ve onun şarkısını söyleyerek, onu diğer hayata uğurlar.

Bu Afrika kabilesinde kabile halkının çocuğa şarkı söylediği bir durum daha vardır: Eğer çocuk, hayatının herhangi bir aşamasında bir suç işler veya topluma aykırı bir davranışta bulunursa köyün ortasına çağrılır; tüm kabile halkı onun etrafında bir çember oluşturur ve onun şarkısını söyler.

Kabile, topluma aykırı bir davranışın ceza ile değil, sevgi ve kimliğin hatırlanması ile olacağını bilir. Kendi şarkınızı fark ettiğinizde, başka birisini incitme ihtiyacı veya arzusu duymazsınız.

Alan Cohen