Türk Sineması Dünya Akademik Buluşmaları direktörü Elif Dağdeviren ile Türk ve dünya sineması üzerine konuştuk.

“Türkiye Sineması Dünya Akademik Buluşmaları”nın direktörlüğünü yaptınız. Diğer dünya ülkelerinin sinemamıza bakışı nasıl?
Son bir kaç yıla kadar dünyada bir “Türk Sineması” algısı pek yoktu. Olanlar da daha ziyade sektörel değil, bireysel bilinirlikti. Nuri Bilge Ceylan, Fatih Akın, Ferzan Özpetek gibi… Ancak son yıllarda bu bireysel başarıların genel bir algıya dönüştüğünü görüyoruz. Bu da sevindirici tabii… Sadece sektörün değil, son zamanlarda özellikle Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın uluslararası destekleri ile iyi bir noktaya kısa sürede erişecek gibi görünüyoruz.

Bu buluşmanın özellikle Moskova’da olmasının bir nedeni var mı?
Rusya dünyayı, edebiyatı ve sinemasıyla etkilemiş çok güçlü bir kültür. Bizim de hem ekonomik ve siyasi ilişkilerimizin giderek daha iyi hale geldiği hem de turizm sektörümüz için olağanüstü potansiyel barındıran bir ülke ancak ne yazık ki kültürel ilişkimiz hâlâ yeterince güçlü değil. Bu nedenle Rusya’yı seçtik. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi akademisyenleri ve Türk sineması temsilcileri ile “34. Öğrenci Filmleri Festivali”nin davetlisi olarak dünyanın ilk sinema okulu
All-Russian State University of Cinematography (VGIK)’e gittik ve ilk “Türk Sineması Dünya Akademik Buluşması”nı gerçekleştirdik.

Sizce sinemanın ülkeler arasında kültürel etkileşim sağlama gibi bir etkisi var mı?
Bu iletişim okullarında okutulan bir gerçek. Sinema şu anda dünyadaki en etkili iletişim ve hatta propaganda aracı. Bu yüzden Amerika Birleşik Devletleri’nin filmlere yaptığı yatırım kısa bir süre öncesine kadar sadece ekonomik olarak algılanır ve incelenirken, son yıllarda dünya da bu durumu keşfetti ve sinemaya olan yatırım, destek güçlendi. Daha da güçlenecek. Çünkü kendi kültürünü anlatmanın en etkili yolu…

Türk sinemasının gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Genç bir kuşak var, dünyada eğitim gören ve dünyayı takip eden, farklı diller peşinde koşan, yaratıcı, hırslı… Onların Türkiye sinemasına o kadar olumlu katkıları olacak ki… Sinema teknoloji olarak bambaşka bir yere gidiyor ama özellikle dünyayı domine eden Amerika Birleşik Devletleri, teknolojide bu kadar ilerlerken öykü ve duygu sıkıntısı yaşamaya başladı uzun bir süredir. Dolayısıyla gözünü dünyanın genç yeteneklerine dikti. Bu anlamda Türkiye gerçekten de uçsuz bucaksız bir öykü, duygu, yaratıcı cenneti. Yerel başarı uluslararasını tetikliyor, iştahını daha da kabartıyor.

On yıl sonra Türk sinemasını nerede görüyorsunuz?
Bireysel başarıların tekil değil, genel Türkiye sineması algısına katkıda bulunacağını, yani hem bireysel hem de genel anlamda birçok başarının uluslararası anlamda kazanılacağını düşünüyorum. Gişe filmi diye tabir ettiğimiz popüler filmler de dâhil olmak üzere Türk sinemasının başarılarının sınırları aşacağından eminim. Daha iyi yapımlar ve daha güçlü bir Türkiye ile daha etkili bir sinemamız olacak.