Ntv’deki “İstanbul Kafası” programından tanıdığımız Levent Erden, tam bir entelektüel ve İstanbul aşığı. Her fırsatta da bu aşkı tazelemeyi ihmal etmiyor!

2

Image 2 of 5

Her programda tek bir konu ele alıyorsunuz…

Tek bir konu ama o konu nereye giderse… Mesela “Bimarhaneleri” ele aldım, Osmanlı Ordusu’ndaki delileri de anlattım. İstanbul Kafası’nın hiçbir şekilde bir otorite olma derdi yok. Bir belgesel yapma derdi yok. Dolayısıyla bir belgesel itinasıyla hazırlamıyoruz. Çünkü başka bir yetkinlik, başka bir uzmanlık, daha farklı bir araştırma ve daha başka bir belge bırakma amacıyla yapıyoruz. İstanbul Kafası’nın amacı şunu demek: “Kaldır kafanı da bak!” Bir farkındalık yaratmak, kalan mirası yemeye herkesi teşvik etmek çünkü hep beraber yediğimizde bile bitmeyecek bu miras. Ve her şeyin para pulla olmadığı, dünyada maddinin dışında da tatminler olabildiği, insanların dar çevreleriyle de bu tatminleri yaşayabileceklerini, hayattan zevk alabileceklerini göstermek.

Levent Erden’e bu şehir ne ifade ediyor, ne veriyor?

Şehir size bir şey vermez, siz alırsınız. Şehir bir şey verme durumunda değildir. Peki ne alıyorsunuz? Yine nereden baktığınıza bağlı o. Bakın, Galatasaray’da Kallavi Sokak vardır, Tepebaşı ile Beyoğlu arasında şöyle bir yay çizer. Onun Haliç’e bakan ucunda tepesi camlarla kapatılmış, o camlar pis olduğu için de ayna vazifesi gören bir terası vardır. Orada akşam saat 18.30’da güneş batar, batarken de Haliç’teki kırmızılığı hiçbir engele rastlamadan o yola vurur. Saat 18.30’da St. Antuan’ın çanları çalarken, gün batımında o kırmızılığın geri geri gitmesi vardır. Bu da Mayıs’ın ilk 10 gününde olur. Ben her sene, saat 18.30’da çan sesinin ritmiyle birlikte güneşin kızıllığının geri gitmesini seyrederim. Bunu şehir size vermez. Siz gidip görürseniz görürsünüz. Görmezseniz de önünden geçer gidersiniz.